🪀 Köy Hayatı Ile Ilgili Yazılar

O Cumhuriyet döneminin Türkiye de ki en önemli ressamlarından biri bugünü kadar onun hakkında hep sanat hayatı ile ilgili bilgiler edindik gelin birde Ereğli sevdalısı Eğitimci Osman Zeki ORAL’ı birlikte tanıyalım. Çocukluğunuzun Kdz. Ereğli’sini anlatır mısınız? NitekimMevlânâ Mesnevî’sinde köy ile ilgili şunları söylemektedir: Köye gitme; köy, adamı ahmak bir hâle sokar. Aklı nursuz, fersiz bir hâle getirir. Peygamber’in sözünü dinle, ey seçilmiş temiz adam! Köyü yurt tutmak aklın mezarıdır. Köyde sabah akşam bir gün kalan kişinin. Aklı bir ayda yerine gelemez Şehre gelirse onlardan kapıcı ve amele yaparız. Oğuz Atay. Köy serin suların aktığı derin huzurun olduğu, kuşların cıvıltısında sabah güne uyanılan yerdir. Köyde sabah araç gürültüsü duymazsın, trafikte kaldım, otobüsü, metroyu kaçırdım olmaz. Kısacası köyde huzuru ve rahatlığı bulursun. Bizlerin çok önemsediği bu dünya hayatı ile ilgili kazanımlarımız konusunda, Allah bizi nasıl uyarıyor ve birikimlerimizi ise nasıl tasvir ediyor bir bakalım. Hadid Suresi 20 Bilin ki, şu iğreti dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden, bir süsten, aranızda bir övünmeden, mallarda ve evlatlarda çoğalma yarışından başka KâşgarlıMahmud’un babasını ve ailesini kaybetmesinden sonraki hayatı ile ilgili olarak birtakım söylencelerin oluştuğu görülür. 1057 yılında yaşanan kanlı darbeden sonra kırk dokuz yaşında Pamir Dağları’ndaki sarp Muk geçidini aşıp ülkesinin sınırları dışına çıkan Kâşgarlı Mahmud, Türkistan bölgesini Burası Karaburun’a bağlı, tarihi taş evleri, tarihi camisi, demirbaş köy berberi, köy bakkalı, köy kahvesi ve bozulmamış köy hayatı ile Kösedere Köyü. Klasik bir Karaburun Köyü olarak denizden (3km kadar) içeride. Köy meydanı köy kahvesi ve 1299 tarihli caminin bulunduğu köyün ana merkezi. Gogolun çocukluğu köy hayatı ile ve yoğun kazak kültürü etkisi’nde geçer. Bu hayatın etkisi ileride yazacağı eserlere de yansıyacaktır. Gogol gençlik yıllarında şiire ve edebiyata ilgi duyar. 1828’de Petersburg’a gider. Orada memur olmayı ve bir şekilde geçinmeyi umar ancak işler umduğu gibi gitmez. p3PZExO. Bu sayfada Köy nedir Köy ne demek Köy ile ilgili sözler cümleler bulmaca kısaca Köy anlamı tanımı açılımı Köy hakkında bilgiler resimleri Köy sözleri yazıları kelimesinin sözlük anlamı nedir almanca ingilizce türkçe çevirisini bulabilirsiniz. Köy nedir, Köy ne demek Köy; Coğrafya, Halk Bilimi, Şehir alanlarında kullanılan bir kelimedir. Dil bilgisi yönünden Türkçe'de isim olarak durumu, toplumsal ve ekonomik özellikleri veya nüfus yoğunluğu yönünden şehirden ayırt edilen, genellikle tarımsal alanda çalışılan, konutları ve öteki yapıları bu hayata uygun yerleşim birimi, köylük yer, köy yeriKöy Türkçe'deki anlamı Köy bk. kü, küv, küy. Coğrafya'daki terim anlamı Belli bir adı, okul, cami, muhtarlık ve benzerleri toplumsal ve dinsel kuruluşları, komşu köyden ayrıldığı sınırları, tarla, otlak ve korusu bulunan, halkının yaşamı aşağı yukarı tümüyle toprağa bağlı olan yerleşim biçimi. Sosyoloji'deki terim anlamı Birbirleriyle akraba olan ya da olmayan birden çok ailenin bir araya gelerek tarım yapmaya ya da hayvan yetiştirmeye elverişli yerey parçasının bir köşesinde kurdukları, alan ve sokaklar çevresinde toplanan küçük ya da büyük, dağınık ya da toplu yapılarla, bunların eklentilerinden oluşan evrensel ve geleneksel yerleşme yeri. bk. köylü, köy topluluğu, terim anlamı Yönetim durumu, toplumsal ve ekonomik özellikleri ya da nüfus yoğunluğu yönünden kentten ayırt edilen, genellikle tarımsal uğraşıda bulunmak gibi işlevlerle ayrımlaşan ve belirlenen, konutları ve öteki yapıları bu yaşamı yansıtan yerleşme birimi. Köz, kor; yanık, yanma; azap, ile ilgili Cümleler Kırkılan bu yünler köy halkının çeşitli ihtiyaçlarını bir köy köy İsveç kralına hayatı şehir hayatından daha sağlıklıdır.“Vatanseverlik, doğduğu yeri, evini, köyünü, müstakil devlet sınırları içinde memleketini sevmektir.”Köy sel tarafından izole şehirden çok şimdi eskisinden gün senin köy evinde kalacağım, sanırım senin için bir sakıncası bir şehir ve bir köy arasındaki farkı yaklaşık nehrin üç kilometre yukarısında bir köy dağlarda yüksekte halkı, nehir üzerinde ahşap bir köprü ve tepe arasında bir köy ile ilgili Atasözü veya Deyimabdalın dostluğu köy görününceye kadar “çıkarı dolayısıyla yakınlık gösteren kimse, işini yürütecek başkalarını bulduğunda sizinle ilgisini keser” anlamında kullanılan bir köy kılavuz istemez “ne kadar gizlense de gerçekler ortadadır” anlamında kullanılan bir köy bulmuş da çomaksız veya değneksiz geziyor köpeksiz köye veya sürüye kurt iner veya girer “koruyucusuz kalan yere veya ülkeye düşman girer” anlamında kullanılan bir anlamı, kısaca tanımıKahya köy oyunu Anadolu'da oyunları düzenleyenlere verilen adlardan biriKent köy karşıtlığı Kırsal alanların her yönden geri kalmışlığı ile kentlerin ve özellikle büyük kentlerin göreceli olarak gelişmişliği arasındaki çelişki. Kırsal alanların kentlere göre ekonomi ve ekin bakımından aşırı ölçüde geri kalması, kırsal yerlerde çalışanların çıkarları ile toplumun ayrıcalıklı kesimlerinin çıkarları arasındaki çelişme köy oyunu Anadolu'da oyunlan düzenleyenlere verilen adlardan köy oyunu Anadolu'da, halk tiyatrosunda, oyunları düzenleyene verilen derneği Köy yönetiminin, bir köyün erkek, kadın bütün seçmenlerinden oluşan, vargı ve danışma ilköğretim kurulu Köy muhtarının başkanlığında köy okulu yönetmeni, bir "köy ihtiyar heyeti" temsilcisi ile öğrenci velilerini ya da köy halkını temsil eden iki kişiden oluşan ve ilköğretim sorunlarıyle uğraşan kent Köy-kent projesi kapsamında kırsal kesim nüfusunun iktisadi, toplumsal, kültürel ve kamusal gereksinimlerini karşılamak amacıyla oluşturulan kırsal yerleşim kent projesi Yeni işlendirme olanakları yaratarak köyden kente göçün tersine döndürülmesi ve köylülerin yerlerinden olmaksızın kentlerdeki temel hizmetlere planlı bir biçimde ulaşmalarını sağlamak amacıyla belirli köy kümelerinin oluşturulması ve kümeler içeresinde uyum ve işbirliğini sağlayarak yerel kaynakların bölge ve ülke ekonomisine kazandırılması için halk katılımıyla demokratik işlerlik kazandırılan, devlet öncülüğünde geliştirilen, kentleşme ve sanayileşmeyi köy temelinde gerçekleştirmeye çalışan bir kırsal kalkınma kethüdası Osmanlılarda, köylerde devlet ile halk arasında ilişkiyi sağlayan konutu Köy yaşamının gereksinmelerine yanıt verecek biçimde yapılmış, bir ya da iki katlı, çoğu kez yakınında bulunan öteki yapılardan ya da eklentilerinden tarımsal etkinlikleri yürütmede ve hayvancılıkta yararlanılabilen konut kursları Köylünün iş ve gücünde daha verimli olması, yaşayış koşularının iyleştirilmesi ve yurt kalkınmasına yardımcı olması amacıyla kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı açılan kısa süreli meslek kurslarına verilen genel kuşu okulu Köyde yaşayan çocukların eğitim gereksinmesini karşılamak üzere açılan, özellikle köy yaşamına ilişkin konulara ağırlık veren bir öğretim programı uygulayan; binası, yönetici ve öğretmen sayısı bakımından kent okuluna göre çok küçük bir birim durumunda pilici Yaşamlarının büyük bölümünde dışarıda gezinme, istedikleri zaman içeriye girme ve tüneme olanağı sağlanmış, yemlerine antibiyotik veya büyüme artırıcı katkı maddeleri katılmamış, besi süresi 80-85 gün biçiminde yetiştirilen etlik sınır belgesi Köy yönetim kurullarının, köyün coğrafya ve ekonomik özelliklerini gözönünde tutarak çizdikleri, köy sınırlarının ayrıntılarıyla gösterildiği ve varsa sınır köylerle olan anlaşmazlıkların da üzerinde belirtildiği subaşısı Köyün düzenini koruyan topluluğu Köyde yaşayan insanlardan oluşan toplumsal birim. bk. köy, köylü, kırsal toplum. Genellikle, geniş anlamda tarımla uğraşan, toplum bütünü ile ilişkileri az ve eşgüdülmemiş olan, toplumsal çevreden çok doğal çevreyle ilişki içinde bulunan, az sayıda ailelerden kurulu, anamalcı düzen öncesi özellikleri gösteren, azçok özerk toplumbilimi Köy topluluklarının toplumsal bütün içindeki yeri ile oluşum, işleyiş ve değişimini düzenlilikleri içinde inceleyip açıklamayı amaçlayan toplumbilim yanı Köydeki yolu Köyleri, kasabaları ve daha küçük yerleşim birimlerini birbirlerine bağlayan, kentlerarası karayollarının gerektirdiği nitelikleri ve ölçünleri taşıması gerekli olmayan daha dar köy oyunu Anadolu'da oyun düzenleyenlere verilen adlardan köy Birkaç evden oluşan, çiftlikle köy arası bir kırsal yerleşme köy oyunu Anadolu'da sessiz ve sözsüz köy oyunlarına verilen ad. bk. ağası Köyde, malı, toprağı çok olan, sözü dinlenen ekmeği Tandır, sac, fırın pişirilen bir pide türü veya ihtiyar heyeti Muhtarla birlikte köyün sorunlarını çözümlemekle görevli kurul, köy ihtiyar ihtiyar meclisi Köy ihtiyar imamı Köydeki camide görevli koruculuğu Köy korucusunun korucusu Köyün çevresinin ve kırsalın emniyeti için görevlendirilmiş meydanı Genellikle köyün ortasında bulunan geniş muhtarı odası Köylülerin çeşitli toplantılar yaptıkları veya konukların köyde kalması için hazırladıkları oyunu Kırsal kesimde köylülerin hazırlayıp sunduğu seyirlik romanı Konusunu köyün ve kırsal hayatın özelliklerinden alan türküsü Köyü veya köylüyü anlatan yeri dillerde Köy anlamı nedir?İngilizce'de Köy ne demek ? village Sayfa düzgün görüntülenmiyorsa, lütfen sayfayı yenileyin. F5 Köy Ve Şehir Hayatı, Köy Ve Şehir Hayatını anlatan yazı, Köy Ve Şehir Hayatı arasındaki farklar Şehir hayatı; her gün binlerce insanın içine girdiği ve çoğunlukla iş,eğitim vb. konular yüzünden geçiş yaptıkları hayat türüdür. Köy hayatından farklı olarak şehir hayatı; iş geleceği, eğitim ve sosyal ihtiyaçlar bakımından daha gelişmiş olup bu tür olanlarda gelişim sağlamış ve kişilerin ihtiyaçlarına yeterlilik sağlayabilecek durumdadır. Fakat bazı konularda köy hayatının da şehir hayatına göre olumlu yönlerini görmek mümkündür. Bunlarda ilk olarak çocuk gelişimi olarak alabiliriz. Okul yaşına gelmemiş bir çocuğun doğa sevgisi, hayvan sevgisi ve bir çok konuda doğayla iç içe büyümeleri için köy hayatının olumlu yeri olduğu herkesçe bilinmektedir. İkinci olarak yenilen besinlerdeki tazelik ve hormon bakımından köy hayatı yaşayan insanların bu konuda daha şanslı olduklarını söyleyebiliriz. İstatistiklerde şunu gösteriyor ki köyde yaşayıp doğalOrganik beslenen bir kişinin şehir insanına nazaran daha uzun süre yaşıyor. Lakin şu da bir gerçektir ki insanlar yaşamları boyunca paraya ihtiyaç duymuşlardır ve duyacaklardır. Köyde yaşayan bir insana gelir getirebilecek yerler belli başlıdır. Bunların başlıcaları hayvancılık ve tarımdır. Fakat şehir hayatında para getirebilecek alanların genişliliği bakımından insanların bu hayata geçişi fazlalık göstermektedir. Şehir hayatında para getirebilecek alanların başlıcaları; sanayi, inşaat sektörü, gıda, tekstil, giyim mağazaları vb. alanlardır. Görüldüğü üzere şehir hayatında insanın geçimini sağlamak için gereken “para”yı kazanabileceği yerler çoğunluk göstermektedir. Bu nedenden olsa gerek şehir nüfusu, köy nüfusuna nazaran her geçen saniye artış göstermektedir. Hayat bizleri nereye sürükleyeceğini bilemeyiz. Bir gün umutla bir gün hayal kırıklıklarıyla yaşar dururuz. Geleceğin getireceklerini hesap etmez genellikle günü birlik bir yaşam tercih ederiz. Gençlik için yaşam ufak şeylerden mutlu olmaktan ibaret olup, genellikle anlık dünya hevesleriyle uğraşmakla zamanını geçirir. Tabı bunun içerisinde istisnalar vardır. Köy ile şehir hayatında çok büyük maddi ve manevi farklılıklar vardır. Çoğu insan şehre, iş ve eğitim umuduyla göç etmektedir. Aslında şehre göç edenlere sorsanız çoğu, köyün şehir yaşamından daha rahat olduğunu söyleyeceklerinden emin olabilirsiniz. Bunun nedeni de kültürel yaşam ve maddiyattan kaynaklanır. Köyde komşuluk ilişkileri ve adetlerimiz ön plana çıkmış olması, şehirde ise her şey maddiyata dökülmesi insanların köy yaşantılarını özlemesine neden olmaktadır. Köy ile Şehrin havası bile bir başkadır. Bir sabah uyandığınızda kuşların,kuzuların ve horozların sesleriyle temiz bir havada keyifle uyanmak varken, araba gürültüsü ve sisli bir havada uyanmak insanın yaşam hevesinden bile farkından olmadan bir şeyleri götürür. Maddiyat olarak köydeki yaşam şehre göre rahattır. Bunları örneklemek gerekirse köyde bahçede elma, armut yetiştirir evinde meyven eksik olmaz, patates soğan ekersin, su parası derdin olmaz, tarlada buğday nohut ekersin unun, bulgurun eksik olmaz, ekmeğini tandırda yaparsın ekmek parası derdin olmaz, ineğe, koyuna bakarsın sütün, yoğurdun, peynirin eksik olmaz, tavuğa bakarsın yumurtan eksik olmaz, köyümüzün tabiri ile odun kesimi urusgatıyaya gidersin yakıt derdin olmaz. Ancak bunlar için yapacağınız emek ve masraflar şehir hayatına göre onda biri kadar diyebilirsiniz. Geçen gün yaşlı bir hacı amcayı ki siz tanımazsınız ama tanıyanların olduğunu bildiğim için ismini vermek istemiyorum. Önce selamlaşma ve hal hatır davasından sonra hacı amca anlatmaya başladı. Köyünü çok özlediğini, oranın havasını, suyunu, koyunların meleşmesini, eşeği ile odun getirmesini, çamlıktan kozak toplamasını, köydeki ahalinin toplanıp muhabbet etmesini, komşulukları özlediğinden bahsediyordu. Bunları anlatırken gözlerindeki köy özlemini kim olsa anlardı. Anlatırken bazen gözleri doluyordu. Anlaşılan şehir hayatı onu hiç mutlu etmemişti. Sonuçta insanlar köyde yaşadığı hayatı şehre, şehirdeki hayatı köye adapte etmenin çok zor olduğu aşikardır. Şu da bir gerçek ki köy hayatının da, şehir hayatının da ayrı bir güzelliği vardır. Yeter ki yaşadığımız anların kıymetini bilelim. Alıntı Fakir Baykurt Kimdir? Nereli Kaç Doğumludur? 15 Haziran 1929 tarihinde Burdur’da doğmuş olan Fakir Baykurt, eğitimini bitirmesinin ardından Köy öğretmenliği yapmaya başlamış ve 1995 senesinde Ankara Gazi Enstitüsü’nde eğitimini bittikten sonra da öğretmenlik mesleğini yapmaya devam etmiştir. Öğretmenlik yaptığı dönemler içerisinde bir süre Amerika’ya gitmiş ve burada Ders araçları alanında eğitim dönmesinin ardından Türkiye Öğretmen Sendikası Kurucularından biri olmuş ve ardından Türkiye Öğretmen Dernekleri Genel Başkanlığı görevini yürütmüştür. 1969 senesinde Öğretmen boykotlarında yer almasından dolayı açığa alınmış ve ardından görevinden istifa süre kadar cezaevinde de yatmış olan Baykurt, ardından ise cezaevinden çıktıktan sonra Almanya’ya gitmiş ve burada yaşamaya başlamıştır. Meslek hayatında yazılar yazmaya ilk olarak Şiir yazarak başlamış olan Fakir Baykurt, ardından ise roman ve öykü yazmaya olduğu ilk öykü kitabına ise “Çilli” adını hep devrimci bakış açısı ile yazılar yazmıştır. Yazmış olduğu eserler içerisinde en dikkat çeken eseri “Yılanların Öcü” isimli eser olmuştur. Bu eser ayrıca sinemayada aktarılmış eserlerden edebiyatı ile ilgili yazmış olduğu yazılar Türk edebiyatına büyük katkı sağlamıştır. 11 Ekim 1999 tarihinde Almanya’da hayatını kaybetmiş olan Baykurt, geride çok sayıda eser bırakmıştır. Fakir Baykurt Eserleri Romanlar Yılanların Öcü Irazcanın Dirliği Onuncu Köy Amerikan Sargısı Tırpan Köygöçüren Keklik Kara Ahmet Destanı Yayla Yüksek Fırınlar Koca Ren Yarım Ekmek Kaplumbağalar Öyküler Çilli Efendilik Savaşı Karın Ağrısı Cüce Muhammet Anadolu Garajı On Binlerce Kağnı Can Parası İçerdeki Oğul Sınırdaki Ölü Gece Vardiyası Barış Çöreği Duirsbug Treni Bizim İnce Kızlar Dikenli Tel Kaynak Bu yazımızda, sizlere Köy Hayatıyla Şehir Hayatını Karşılaştıran Kompozisyon Kısaca bu konu hakkında bir yazı örneği sunacağız. Eski dönemlerde dünya nüfusunun tamamına yakın bir bölümü kırsal bölgelerde yaşamaktaydı. İnsan da tıpkı doğadaki diğer canlılar gibi doğanın bir parçası olarak doğa ile uyum içerisinde, köy hayatı sürdürmekteydi. Bu doğal ortam içerisinde insan barınma ihtiyacını, yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını tamamen doğal yollar ile çözmekteydi. Ancak gelişen teknoloji ile birlikte ortaya çıkan sanayi devrimi sonrasında artık insanlar büyük şehirler kurmaya başlamışlardır. Kurulan büyük şehirlere daha iyi bir yaşam umuduyla köylerden pek çok insan göç etmiş, sonucunda bugün dünyamız nüfusunun büyük bölümü şehirlerde yaşamaktadır. Köylerimiz, doğallığın ön planda olduğu, insanın diğer canlılarla ve toprak ile iç içe olduğu bölgelerdir. Buralarda insanlar şehrin kalabalığından, gürültüsünden ve stresinden uzak, sakin ve dingin bir hayat yaşamaktadırlar. Bu sakinlik de doğal olarak insanların ruh hallerine yansıdığından köylerde insanlar birbirleriyle daha samimi ve sıkı şekilde bir yaşam sürdürmektedirler. Söz konusu şehirler olduğunda ise artık devreye yaşam mücadelesi girmektedir. Şehirlerde iş telaşı, trafik, para kazanma hırsı gibi pek çok duygu, insanların yaşamlarına şekil vermektedir. Bu bağlamda insanlar, büyükşehirler içerisinde koca binalarda, birbirleriyle yan yana yaşıyor olsalar dahi birbirlerini tanımamakta, samimi ilişkiler kurmamaktadırlar. Şehirlerin, insana konfor düzeyi yüksek bir yaşam sunduğunu söyleyebiliriz. Ancak daha fazla para ve daha fazla konfor, insanı mutlu etmeye gerçekten yeter mi? Bu soru, her zaman farklı yorumlanmaya ve farklı görüşlere açık bir soru olarak kalacaktır. Köy Hayatıyla Şehir Hayatını Karşılaştıran Kompozisyon Adlı Yazımızla İlgili Düşüncelerinizi Yorum Kısmından Yazabilirsiniz. Atatürk’ün öğrenim hayatı ile ilgili anıları nelerdir? Günümüz Türkçesine uyarlanmış olarak Atatürk’ün bütün eğitim hayatına dair kendisinin anlatmış olduğu anıları– Çocukluğuma ilişkin ilk hatırladığım şey, okula gitmek meselesiyle ilgilidir. Bundan dolayı annemle babam arasında aşırı bir mücadele vardı. Annem ilâhîlerle okula başlamamı ve mahalle okuluna gitmemi istiyordu. Gümrük Dairesinde memur olan babam o zaman yeni açılan Şemsi Efendi Okulu’na devam etmem ve yeni yöntem üzerine okumamdan yanaydı. Sonunda babam işi ustaca bir biçimde çözümledi. Öncelikle alışılmış törenle mahalle okuluna başladım. Böylece annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da mahalle okulundan çıktım. Şemsi Efendi Okulu’na yazıldım. Az zaman sonra babam öldü. Annemle birlikte dayımın yanına yerleştik. Dayım köy hayatı yaşıyordu. Ben de bu hayata karıştım. Bana görevler veriyor, ben de bunları yapıyordum. Başlıca görev tarla bekçiliği idi. Kardeşimle birlikte bakla tarlasının ortasındaki bir kulübede oturduğumuz ve kargaları kovmakla uğraştığımızı unutamam. Çiftlik hayatının öteki işlerine de karışıyordum. Böylece biraz vakit geçince annem, okulsuz kaldığım için kaygılanmaya başladı. Sonunda Selânik’te bulunan teyzemin evine gitmeme ve okula devam etmeme karar verildi Selânik’te liseye yazıldım. Okulda Kaymak Hafız isminde bir öğretmen vardı. Bir gün sınıfımızda ders verirken başka bir çocukla kavga ettim. Çok gürültü oldu. Öğretmen beni yakaladı. Çok dövdü. Bütün bedenim kan içinde kaldı. Büyükannem zaten okulda okumama karşıydı, hemen okuldan çıkardı. Yakınımızda Binbaşı Kadri Bey isminde bir kişi oturuyordu. Oğlu Ahmet Bey askerî ortaokula devam ediyor ve okul giysisi giyiyordu. Onu gördükçe ben de böyle giysi giymeye hevesleniyordum. Sonra sokaklarda subaylar görüyordum. Bu aşamaya ulaşmak için izlenmesi gereken yolun askerî ortaokula girmek olduğunu anlıyordum. O sırada annem Selânik’e gelmişti. Askerî ortaokula girmek istediğimi söyledim. Annem askerlikten çekiniyordu. Asker olmama zorla engel olmaya çalışıyordu. Kabul sınavı zamanı ona sezdirmeden kendi kendime askerî ortaokula giderek sınav verdim. Böylece anneme karşı oldu bitti olmuş oldu. Ortaokul’da en çok matematiğe ilgi duydum. Az zamanda bize bu dersi veren öğretmen kadar, belki de daha çok bilgi sahibi oldum. Derslerin üstünde işlerle ilgileniyordum. Yazılı sorular yazıyordum, matematik öğretmeni de yazılı olarak cevap veriyordu. Öğretmenimin ismi Mustafa idi. Bir gün bana dedi ki; “Oğlum, senin de ismin Mustafa benim de. Bu böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalı, bundan sonra adın Mustafa Kemal olsun!” O zamandan beri adım gerçekten Mustafa Kemal kaldı. Öğretmen sert bir adamdı. Sınıfta birinci, ikinci tanımıyordu. Bir gün bize “Aranızda kimler kendine güveniyorsa kalksınlar onları çalıştırma danışmanı yapacağım” dedi, öncelikle duraksadım. Ayağa öyleleri kalktı ki ben kalkmamayı yeğledim. Bunlardan birinin danışmanlığı altına girdim. Görüşmenin sonunda dayanma gücüm son noktaya geldi. Ayağa kalkarak; “Ben bundan iyi yaparım” dedim. Bunun üzerine öğretmen beni çalıştırma danışmanı yaptı, eski danışmanı benim danışmanlığım altına verdi. Askerî ortaokulu bitirdiğim zaman merakım oldukça ileri gitmişti. Manastır Askerî Lisesi’nde matematik pek kolay geldi. Bununla uğraşmayı sürdürdüm. Ancak Fransızca’da geri idim. Öğretmen benimle çok uğraşmıyor, acı uyarılarda bulunuyordu. Bu uyarılar benim çok gücüme gitti. İlk ev izni zamanında çözüm aradım. İki, üç ay gizlice Frerler Okulu’nun özel sınıfına devam ettim. Böylece okul derslerine oranla fazla derecede Fransızca öğrendim. O zamana kadar edebiyatla çok ilişkim yoktu, Merhum Ömer Naci, Bursa Lisesi’nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o zaman şairdi. Benden okuyacak kitap istedi. Bütün kitaplarımı gösterdim. Hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşın kitaplarımdan hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Şiir ve edebiyat diye bir şey olduğunu o zaman öğrendim. Ona çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü. Ancak yazı kompozisyon öğretmeni diye yeni gelen bir kişi, bana şiirle uğraşmayı yasakladı. “Bu meşgale biçimi seni askerlikten uzaklaştırır” dedi. Bununla birlikte güzel yazı yazma isteği bende kalıcı oldu. Lisede iken dirençle çalışıyorduk. Sınıfta birinci, ikinci olmak için hepimizde güçlü bir gayret vardı. Sonunda liseyi bitirdim. Harp Okulu’na geçtim. Burada da matematiğe ilgim devam ediyordu. Birinci sınıfta temiz gençlik düşlerine tutuldum. Dersleri aksattım. Yılın nasıl geçtiğinin hiç farkında olmadım. Ancak dersler kesilince kitaplara sarıldım. İkinci sınıfa geçtikten sonra askerlik derslerine ilgi duydum. Şiir yazmaya ilişkin lise öğretmeninin koyduğu yasağı unutmuyordum. Ancak güzel söylemek ve yazmak isteği kalıcı idi. Ders aralarında kompozisyon alıştırmaları yapıyorduk. Saati elimize alıyor “Bu kadar dakika sen, bu kadar dakika ben söyleyeceğim” diye yarışma ve tartışmalar düzenliyorduk. Harp Okulu yıllarında siyaset düşünceleri baş gösterdi. Duruma ilişkin henüz etkili bir düşünce oluşturamıyorduk. Sultan Hamit Dönemi idi. Namık Kemal Beyin kitaplarını okuyorduk. Kovuşturma sıkı idi. Çoğunlukla ancak koğuşta yattıktan sonra okuma imkânı buluyorduk. Bu gibi yurtsevercesine eserleri okuyanlara karşı kovuşturma yapılması, işlerin içinde bir kötülük bulunduğunu sezdiriyordu, Ancak bunun iç yüzü gözlerimiz önünde bütünüyle netleşmiyordu. Kurmay sınıflarına geçtik. Alışılmış derslere çok iyi çalışıyordum. Bunların üstünde olarak bende ve bazı arkadaşlarda yeni düşünceler açığa çıktı. Ülkenin yönetiminde ve siyasetinde bozukluklar olduğunu keşfetmeye başladık. Binlerce kişiden oluşan Harp Okulu öğrencisine bu keşfimizi anlatmak isteğine kapıldık. Okulun öğrencileri arasında okunmak üzere okulda el yazısıyla gazete kurduk. Sınıf içinde küçük teşkilatımız vardı. Ben Yönetim Kurulu’nda idim. Gazetenin yazılarını çoğunlukla ben yazıyordum. O zaman okullar müfettişi İsmail Paşa vardı. Bu işlerimizi keşfetmiş, izlettiriyormuş. Okulun müdürü Rıza Paşa isminde bir kişiydi. Bu kişinin, padişah katında İsmail Paşa tarafından yanlışı ortaya çıkarılmış; “Okulda böyle öğrenci var. Ya farkında olmuyor ya görmezden geliyor” denilmiş. Rıza Paşa konumunu korumak için inkâr etmiş. Bir gün, gazetenin gereken yazılarından birini yazmakla uğraşıyorduk. Veteriner dersliklerinden birine girmiş, kapıyı kapamıştık, kapı arkasında birkaç nöbetçi duruyordu. Rıza Paşaya haber vermişler, sınıfı bastı. Yazılar masa üzerinde ve ön tarafta duruyordu. Görmemezlikten geldi. Ancak dersten başka şeylerle uğraşmak nedeniyle tutuklanmamızı buyurdu. Çıkarken “Yalnız izinsizlikle yetinebilir” dedi. Sonra hiçbir ceza uygulamasına gerek olmadığını söylemiş. Böyle davranmasında kendine yüklenen eksikliği ortaya çıkarmak çabasının etkisi olmakla beraber iyi niyet de inkâr edilemezdi. Kurmay Subaylar Grubu sınıflarının sonuna kadar bu işlere devam ettik. Yüzbaşı olarak okuldan çıktıktan sonra İstanbul’da geçireceğimiz süre içinde bu işlerle daha iyi uğraşmak için bir arkadaş adına bir apartman tuttuk. Ara sıra orada toplanıyorduk. Bu hareketlerimizin hepsi izleniyordu ve biliniyordu. Bu sırada Fethi Bey adına eski arkadaşlardan subay iken askerlikten uzaklaştırılmış bir kişi karşımıza çıktı. Kendisinin yoksulluğundan, yardıma ihtiyacı olduğundan, yatacak yeri bulunmadığından söz ederek bize sığındı. Biz de bu kişiyi sahip olduğumuz apartmanda yatırmaya ve kendisine yardım etmeye karar verdik. İki gün sonra kendisinin isteği üzerine bir yerde görüşecektik. Gittiğim zaman yanında Saray’a mensub bir de yâver gördüm. Apartmanda yatan İsmail Hakkı Bey adında bir kişi vardı, anında götürmüşler. Bir gün sonra da bizi tutukladılar. Fethi Bey oysa ki İsmail Paşanın gizli polisi imiş. Bir süre hücre hapsinde kaldım. Sonra Saray’a götürdüler. Sorgulandım. İsmail Paşa, Başkâtip, bir de sakallı bir adam hazır bulunuyordu. Sorgudan anladık ki gazete çıkardığımızdan, teşkilât kurduğumuzdan, apartmanda çalıştığımızdan özet olarak, bütün bu işlerden dolayı zan altında olmak, şüphelenilmek… Daha önceki arkadaşlar yaptıklarını kabul etmişler, birkaç ay böyle tutuklu kaldıktan sonra bıraktılar.

köy hayatı ile ilgili yazılar