🎖️ Prag Şehri Için Kullanılan Bir Tanımlama

Çoğuinsan, Prag'ı ziyaret ediyor çünkü Doğu Orta Avrupa'daki en popüler yerlerden biri. Ama Prag'a gitmemelisin çünkü herkes gidiyor. İşte bazı gerçek Prag'ı ziyaret etmek için sebepler. Sanatseverler çağdaş sanat eserlerini tarihi bir binada barındıran Egon Schiele Sanat Merkezi'ni ziyaret etmek için zaman bulmalılar. 4. Karlovy Vary Kaynak: DmitrySteshenko / shutterstock Karlovy Vary Quintessentially Czech Karlovy Vary, Prag şehir merkezine 126 km mesafedeki popüler bir spa kentidir.. MANİSA - Manisa'da 1. derece sit alanı ilan edilen ancak herhangi bir çalışma yapılmayan bölgede defineciler antik bir şehri ortaya çıkardı. Daha önce defineciler tarafından çok Prag“Altın Şehir”, “Doksanların Sol Bankası”, “Masal Şehri”, “Şehirlerin Anası” ve “Avrupa’nın Kalbi” gibi isimlerle de anılır. Prag’ın resmi nüfusu 1. 200. 000 kişi olup,300. 000 kişinin de kayıt dışı olduğu söylenmektedir. 1992’den beri Prag’ın tarihi merkezi, Birleşmiş Milletler Eğitim Welcometo Evyap World! We would like to sincerely thank all our Evyap employees, suppliers, dealers, customers and business partners who accompany us during our 92-year journey. The most valuable gift we get in return to our production of quality products is our consumers’ trust and loyalty to our brands. The trust and loyalty of our Kentte kullanılan para birimi ise Bağdat Dinarıdır. 1055 yılında Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey’in Bağdat’ı fethetmesiyle birlikte, şehirde Türk egemenliği başlamış olur. Bu dönem Bağdat’a, Muntasır tarafından, ilk İslam üniversitesi kurulur ve şehir, ticaretin yanında, bilim, sanat ve kültür şehri haline gelir. Güzel Estetik, Yaşanabilir, Yeşil Bir Şehir Prag'dan Alınacak Bazı Dersler - 1. Mehmet Tunçer24 Kasım 2020 ; Bu yazıda amaç olarak Dünya Mirası Prag Şehri’nden yola çıkarak Ankara için bazı planlama ve projelendirme önerilerinde bulunmaktır. W9HZx. Kuzeyinde Polonya, batısında Almanya, güneyinde Avusturya ve doğusunda Slovakya ile komşu olan Çekya, 20. yüzyıla kadar sırasıyla Büyük Moravya İmparatorluğu, Premyslid Hanedanlığı, Lüksemburg Hanedanlığı, Hussit dönemi, Jagellon Hanedanlığı ve Habsburg Hanedanlığı yönetimi altında Avusturya-Macaristan'ın Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisiyle 1918'de Çekoslovakya adıyla kuruldu ve başkenti Prag 1 Ocak 1993'te barışçıl bir şekilde bölünmesiyle, bağımsız Çek ve Slovak Cumhuriyetleri kuruldu. Çekya, 2007'de Schengen Bölgesi'ne üye olurken, 2004’ten bu yana da Avrupa Birliği Cumhuriyeti olarak bilinen bu ülkenin kısa adı, 2016’da resmen "Çekya" oldu. Bununla birlikte, "Çek Cumhuriyeti" ise devletin resmi adı olarak halen başlıca sanayi, toptan ve perakende ticaret, taşımacılık, konaklama ve gıda hizmetleri ile kamu yönetimi, savunma, eğitim, sağlık ve sosyal hizmet faaliyetlerinin oluşturduğu Çekya'nın başlıca ihracat ortaklarını ise komşu ülkeler Almanya, Slovakya, Polonya ile Fransa Nazilere ve Sovyetler Birliği'ne dayanan şehirİkinci Dünya Savaşı boyunca Nazi yönetimi ve savaştan sonra da Sovyetler Birliği'nin egemenliği altında zor zamanlar geçirmesine rağmen, başkent Prag, cazibesini sürdürmeyi tarihi, Bohemya Dükü I. Borivoj'un Vltava Nehri'nin üzerine bir Hristiyan şapeli inşa ettirdiği 9. yüzyıla kadar giderken, 10. yüzyılın sonunda, Vysehrad Kalesi inşa edildi ve Slav yerleşimi ortaya yüzyılın başında ise günümüzde "Eski Şehir" olarak adlandırılan Prag'ın en eski kısmı kuruldu ve bundan kısa bir süre sonra Vltava Nehri'nin kıyıları ilk köprü ile birbirine diğer tarafında, Bohemyalı II. Ottokar, daha sonra “Yeni Şehir” olarak adlandırılan ve günümüzde "Mala Strana" olarak adlandırılan ikinci Prag şehrini kurdu."100 Kuleli Şehir" Avrupa’nın en çok ziyaret edilen şehirler listesinde ilk 10'daGeçmişte "100 Kuleli Şehir", "Avrupa'nın Çatısı", "Avrupa'nın Kalbi", "Altın Şehir" ve "Şehirlerin Anası" gibi birçok lakapla anılan Prag, ülkenin başkenti ve en büyük kenti olmasının yanı sıra aynı zamanda çok ilgi çeken bir turizm merkezi tarihi köprüleri, katedralleri, altın uçlu kuleleri ve kaleleriyle Avrupa’da en çok ziyaret edilen şehirler arasında ilk 10’da yer tarihe sahip olan ve Romanesk, Gotik, Rönesans ve Barok mimarisinden canlı örnekler taşıyan bu tarihi kent, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sırasında zarar görmeyen nadir Avrupa şehirlerinden bir nehir tarafından ikiye bölünmüş ve tepelerle çevrili bir vadide konumlanan şehir, yürüyerek gezmek için de oldukça orta çağda hissettiriyorUNESCO Dünya Mirası Alanları listesinde 1991'den beri yer alan şehrin en eski ve önemli meydanı "Eski Kent Meydanı" büyüleyici bir 14. yüzyıl görünümüne kent meydanında, Astronomik Orta Çağ Saat Kulesi, Tyn Kilisesi, Eski Belediye Binası, Jan Hus Heykeli, şamdanlarla bezeli kubbeli tavanıyla 12. yüzyılda inşa edilen St. Nicholas Kilisesi ve Meryem Ana Sütunu ile daha birçok tarihi yapı yer desen ve tasarıma sahip Arnavut kaldırımlarıyla döşeli Prag sokakları, kilise çatılarının tepesindeki uzun kulelerden binaları süsleyen süslü kapılara kadar, karmaşık detaylar ve muhteşem tasarımlarla cazibesini ortaya çıkaran yapılar Karl Köprüsü ve Aziz Vitus KatedraliVltava Nehri üzerine kurulmuş Prag’ın eski ve yeni şehirlerini birbirine bağlayan 14. yüzyıl taş köprüsü "Karl Köprüsü", şehrin diğer köprülerine doğru seyrine doyumsuz bir manzara sanatçılarının performans sergilediği bu tarihi köprü, hafta içi ve hafta sonu fark etmeksizin çok sayıda ziyaretçi Nehri'nde yapılan tekne turlarıyla şehri nehirden görme imkanı da bulan ziyaretçiler, kano ve deniz bisikleti kiralayarak nehirde turlayarak stres ve yabancı ziyaretçiler, nehir boyunca kesintisiz yürüyüş yaparak manzaranın keyfini çıkarırken, tarihi eserleri, anıtları ve Orta Çağ ve Barok mimaride simetrik olarak sıralanan evlerin seyrine Köprüsü'nün diğer tarafında ise ziyaretçileri, yapımına 1344 yılında başlanıp tamamlanması 600 yıl süren Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olan Aziz Vitus Katedrali Kalesi içinde yer alan ve şehrin en büyüğü olan bu devasa katedralde, birçok Bohemya kralının ve Kutsal Roma İmparatoru'nun mezarı da yer şehre eşsiz bir bakış sunan Prag'ın Vitkov tepesinde, 1928-1938'de Çekoslovak lejyonerlerinin onuruna inşa edilen "Vitkov Tepesi Ulusal Anıtı" yerde bulunan Ulusal Müzenin yeni binası da Çek devletine adanan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Ayrıca ziyaretçiler, binanın tepesindeki terastan Prag'ı panoramik izleme fırsatı da Kafka'nın memleketiBugünlerde 1 milyon 318 bin nüfusa sahip Prag, kültürel açıdan da önem arz ediyor."Dava" ve "Dönüşüm" gibi eserleriyle 20. yüzyıl edebiyatının en ünlü isimlerinden biri olan ve bu şehirde doğan Franz Kafka, Prag'la neredeyse eş anlam Yahudi Mahallesi'nde Kafka'nın bir heykeli bulunurken, Franz Kafka Müzesi'nde ise yazarın hayatı ve çalışmaları yer alan Ulusal Müze, Yahudi Müzesi, Komünizm Müzesi ve Mucha Müzesi başta olmak üzere çok sayıda müze ve sanat galerileri de yerli ve yabancı turistler tarafından ilgi yandan, şehirdeki birçok tarihi kilise ve katedrallerde ibadetin yanı sıra çeşitli konserler de süregelen gelenekler Kuklacılık ve Bohemya kristalleriÖte yandan Çek tarihinde önemli bir yeri olan kuklacılık ve kukla yapımı da, Prag'da tarihi Orta Çağ'a kadar uzanan bir eğlendirmek ve hikayeler anlatmak için 18. yüzyılın ortalarından beri Çek geleneğinin bir parçası olan geleneksel kuklacılık, ülkenin değerli bir sanat biçimi olarak kabul yanı sıra dünya çapında büyük bir üne sahip olan Çek camı ya da diğer adıyla Bohem camı geleneği de Orta Çağ'a kadar kristali olarak da adlandırılan ve 1200'lü yıllara dayanan kristal işçiliği, şu anda Çekya'nın bir parçası olan Bohemya ve Silezya bölgelerinde üretiliyor. Çek camı, yüksek kalitesi, işçiliği, güzelliği ve genellikle yenilikçi tasarımlarıyla yabancı turistler tarafından da en çok tercih edilen hediyelikler sade ve kabartmalı her türlü kristal ürününün üretilip satıldığı Prag'da, neredeyse her mağazada Çek camını bulmak mümkün. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi HAS üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz. Meraklı turistler, koleksiyonuma katılmayı bekleyen anahtarlıklar, arkada tarihi astronomik saat kulesi / — PrahaSeyahat edebilmenin ne kadar kutsal bir hediye olduğunu, bırakın farklı bir ülkeye, bir arka mahalleye dahi gidemediğimiz, içimizdeki keşfetme ateşinin git gide perçinlendiği ancak elimizden eski fotoğraflara özlemle bakmaktan başka bir şey gelmediği şu günlerde apaçık bir şekilde anlaşıldığını düşünüyorum. Bu yazıda nefsimi bir nebze olsun rahatlatırken, bir taraftan da Prag hakkında düşüncelerimi belirtmek şehri üzerine o kadar çok söz söylenmiş ki.. “Dünya'nın en güzel şehri“ olduğunu iddia etmişler, “Şehirlerin Anası”, “Altın Şehir”, “Masal Şehri”, “Avrupa'nın Kalbi” gibi yakıştırmalar yapmışlar. İnsanlar, onun güzelliğine benzetmeler üretmeye çalıştıkça, o daha da güzelleşmiş. Herkes ona sahip olmak İsveç, Alman ve Rus devletleri uzun süreler ona hükmetmiş, onunla sarhoş olmuş, Habsburg ve Kutsal Roma da bu zevki tatmış, zaman geçmiş, “Yüz Ruhun Şehri” demişler. Nazım dizelerinde “Prag şehri yaldızlı bir dumandır” demiş, Cafe Slavia’da dostu Tavfer ile oturuken. Hatta, o kadar güzelmiş ki, Hitler bu şehre Prag böyle bir şehir. Her bir noktası özenle korunmuş, bu güne kadar hayret verici bir güzellikte gelmiş. Rönesans, Barok ve Gotik mimari şehrin her yerine Slavia’da Nazım'ın bir resmi. Türk turistlerin büyük ilgisinden dolayı böyle bir camekana koyup ön plana bu kadar önemli eser varken, ilk hangisine bakmak istiyorum sorusu bir anlık anksiyete krizine yol açıyor. Daha sonra yapılacak en iyi şeyin şehrin akışı içinde kaybolmak olduğunu anlıyor insan. Bu teslimiyet içinde Astronomik Saat Kulesi ile karşılaşıyorum. Her saat başında bir dakika süren ufak bir tiyatro sunan bu kule, en eski üçüncü astronomik saat olma ünvanına sahip. Çevresinde sürekli binlerce meraklı göz olan bu kulenin yakınlarında kafeler ve sokak lezzetleri satan ufak dükkanlar Saat KulesiBir diğer dikkat çekici yapı ise Karl Köprüsü. Yapımı yaklaşık 50 sene sürüp, 1402 yılında biten köprüyü görünce, 600 yıl önce onu inşa eden herkese teşekkür etmek geldi içimden. Vltava Nehri üzerine kurulmuş, kollarını açmış bu kemerli köprü, gerek uzaktan kendi manzarası, gerekse üzerindeyken görülen şehir manzarası ile adeta gövde gösterisi yapıyor. Bir çok çeşitli heykellere de ev sahipliği yapan kulede, sokak sanatçıları hünerlerini Karl Köprüsü, şehrin karşı kıyısına bakan ben / geçip yokuşlu bir yolu takip edince Prag Kalesi’ne çıkıyorsunuz. Bohemya ve Kutsal Roma imparatorlarının kullandığı bu kalede, hali hazırda Çekya devlet başkanının ofisi bulunuyor. Dünya’nın en eski kale kompleksi olan yapı, 1000 yılı aşkın bir süredir ülke yönetiminin komuta edildiği yer. İçinde bulundurduğu saraylar, müzeler, kilise ve katedraller, bahçeler ve o harika sokaklarıyla başlı başına ayrı bir şehir. Kale kompleksine her devlet yeni bir şey eklediği için, bir çok farklı mimaride yapı görmek mümkün. Ayrıca, kaleyi çıkarken “Kalenin Bedenleri” türküsünü mırıldanırsanız bir grup Türk turistle keyifli diyaloglar içinde bulunan Aziz Vitus Katedrali’ne hayranlıkla bakarken / için benim yorumumsa, “korkudan titretecek kadar heybetli, uğrına bir gençlik yakılacak kadar güzel, göğsünde huzurla yatılacak kadar merhametli şehir.”İçten bir samimiyetle söylüyorum ki, anlatacak, söyleyecek yüzlerce şey var bu şehir hakkında. Bohemya kristalleri ve kuklalardan hediyelik eşya alabilirsiniz ve trdelnik, sosisli gibi sokak lezzetlerinden tadabilirsiniz söyleyebileceklerimden çok çok azı. Planlı bir gezinin yanında, bir de haritaya hiç bakmadan, sadece canınınızın istediği yere giderek, gün sonunda ayaklarınızı — mübalağa etmiyorum- hissedemeyecek şekilde yürümek, sanki bu dünyadaki en büyük özgürlük hissini veriyor gayet sıradan binaların olduğu bir sokak / ederken, başka kültürlerin, başka insanların varlığını öğrendiğinizde Dünya’daki yerinizi sorguluyorsunuz. Dünya nüfusunun 7 milyar olduğunu hatırlayınca, 7 milyar farklı hikayenin varlığı karşısında sadece şaşırabiliyorsunuz. Yeni mimariler görüyor, ailenizle telefondan konuşurken “yahu buranın havası başka kokuyor”, “buranın insanları farklı görünüyor”, “burada çay içilmiyor” derken aslında ne kadar önemsiz şeylerin peşinden üzüldüğünüzü fark ediyorsunuz. Dünya’nın hem bu kadar büyük hem de bu kadar küçük olması gerçeği bir ok gibi batıyor bu günler geçecek, hepimiz kaldığımız yerden gezmeye devam edeceğiz. Sağlıklı günler. Prag, her yıl birçok ülkeden milyonlarca turisti ağırlıyor. İstanbul'dan direkt, diğer şehirlerden de aktarmalı olarak yıl boyunca Prag'a sık aralıklarla uçuşlar var. Özellikle yaz aylarında ne kadar kalabalık olabileceğini tahmin ediyorsunuzdur. Yazın bile üşüdüğüm bu şehre kışın gitmenizi tavsiye etmem. Mümkün oldukça sonbahar ve ilkbahar aylarını tercih edin. En önemlisi ise akşamları çok güvenli bir yer olmadığı için konaklama için mutlaka şehir merkezine yakın oteller bozdururken aman dikkat!Prag'ı gezmeye başladığınız zaman Ortaçağ havasını hissetmeye başlıyorsunuz. Old Town Eski Şehir UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Prag'a en az üç gün ayırın derim. Ulaşım araçlarını sadece otelden şehir merkezine gitmek için kullandım. Özetle Prag'ı yürüyerek keşfettim. Para birimi Çek Korunası ama isterseniz Euro’da kullanabiliyorsunuz. Euro ile ödeme yaptığınızda genelde para üstü olarak Korun veriyorlar. Şehir merkezinde döviz bürolarının birçoğu komisyon alıyor. Şehirde para bozdururken dolandırılma olasılığınız çok yüksek. Özellikle şehir merkezindeki döviz bürolarında döviz bozdurmanızı tavsiye etmem. Merkezin biraz dışında kalan döviz büroları daha güvenli...Her köşesi ayrı güzel Şehrin en gözde yerlerinden biri Old Town Square Eski Şehir Meydanı… Prag'ın simgelerinden birisi olan meşhur Astronomatik Saat Kulesi de bu meydanın hemen yanında yer alıyor. Çok şansızım, saat kulesi bakımdaydı. Üzerindeki brandanın aralıklarından az buçuk görebildim. Prag'dan bir yanım eksik ayrıldım. Eski Şehir Meydanı’nı takiben bir kalabalık ordusu göreceksiniz, takip edin o sizi Prag'ın diğer simgelerinden Charles Köprüsü’ne götürecek. Her ne kadar kalabalıkta yürümek zor olsa da, köprüde müzik yapan grupların o güzel sesleriyle adım atmak sizi şehre bir kez daha âşık ediyor. Köprüde ilerlerken hemen sol taraftan aşağıya doğru indiğinizde Kafka Müzesi çıkacak karşınıza… Müzenin karşısından ilerlediğiniz zaman da John Lennon'un duvarı yer alıyor. Görülmesi gereken yerlerden biri olan Yahudi mahallesini ve mezarlıklarını yine aynı bölgede bulabilirsiniz. Hediyelik eşya fiyatları burada biraz daha uygun… Prag Kalesi ise en can alıcı noktalardan… Orta Avrupa'nın en büyük katedralı olan Aziz Vitus Katedrali de burada… Altın Yol’ diye adlandırılan arnavut taşlı sokaklarda küçük, eski, rengârenk evler yer alıyor. Zamanında sarayda çalışan görevliler yaşıyormuş bu evlerde... Sanki 2018’de değil de, Ortaçağ’da gerçekten yaşıyormuş hissini burada tam anlamıyla hissediyorsunuz. Ayrıca Eski Kraliyet Sarayı ve Aziz George Bazilikası'nı da mutlaka görmelisiniz. Sokaklardan aşağıya doğru ilerlediğinizde, Gözlem Kulesi’ne ulaşıyorsunuz. Güzel bir Prag manzarası sizi karşılıyor. Prag Kalesi’nden çok güzel karelerle ayrılıyorsunuz. Geriye dönüp baktığınızda neredeyse sadece yarım gününüzü burada geçirdiğinizi fark edeceksiniz. Şehrin ana meydanlarından biri olan Wenceslas Meydanı Vaclav Meydanı görülmesi gereken diğer yerler arasında... Lüks mağaza ve restoranlar daha çok bu bölgede yer alıyor. Görmeden dönmemeniz gereken yerlerden biri de Kafka'nın kinetik heykeli… Quadrio Avm'nin bahçesinde yer alıyor. Çekyalı sanatçı David Cerny'nin eseri olan heykel, 42 katmandan yapılmış...Hangi lezzetleri tatmalı? Prag yeme-içme konusunda da sonsuz alternatif sunuyor. Özellikle domuz eti çok yaygın. Eşki Şehir Meydanı’nın olduğu bölgede birçok yerde domuz çevirme yapılıyor. Tabi doğal olarak o bölgede ciddi bir koku hâkim. Şehrin hemen hemen her bölgesinde, her adımda Prag'ın meşhur yiyeceklerinden trdelnik’i tarçınla hamur karışımında yapılmış doyurucu bir tatlı bulabilirsiniz. Burada bira gerçekten sudan ucuz. Her yerde görebileceğiniz bira müzelerinde biranın birçok çeşidini bulabilirsiniz. Al Minuto’ adlı İtalyan restoranını şiddetle tavsiye ederim. Özellikle akşam saatlerinde rezervasyon yaptırmadan gitmeyin. Çay ve kahve konusunda da sonsuz seçenek olsa da ben terccihimi Kavarna Slavia'dan yana kullandım. Tercih etmemin özel nedeni de Nazım Hikmet'in Prag'ta yaşadığı zamanlar da sık sık buraya geliyor olmasıydı… Belki burada oturup şiir yazmışlığı bile vardır. Kahvelerimizi içerken Nazım Hikmet'in bir resmininde kafenin duvarında yer aldığını gördüm. Prag'ta etkilenmeden ayrıldığım bir yer yok galiba... Nazım Hikmet'in de dediği gibi ''Prag şehri yaldızlı bir dumandır. Kızıl, kocaman bir elma gibi...'' Seyahat planlarınız arasında Prag’a gitmek varsa, İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan kentteki Václav Havel Havalimanı’na Pegasus Hava Yolları ile direkt uçabilirsiniz. Planladığınız tarihler için uygun hava yolu seferlerini Pegasus’un Prag uçak bileti sayfası üzerinden inceleyebilirsiniz. Diğer şehirlerden Prag’a gitmek için Pegasus’un İstanbul aktarmalı uçuşlarını kullanabilirsiniz. UCUZ UÇUŞ BUL Prag Havalimanı’ndan Şehir Merkezine Ulaşım Prag Václav Havel Havalimanı, şehir merkezine yaklaşık 20 km uzaklıkta bulunuyor. Havalimanından şehir merkezine otobüs, shuttle, taksi, Airport Express gibi pek çok seçenekle ulaşabilirsiniz. ile saatleri arasında 100 ve 119 numaralı otobüslerle metro aktarmalı olarak çok kolay şekilde merkeze varabilirsiniz. Varış zamanınız arası bir saatse 510 numaralı otobüse binmeniz gerekiyor. Airport Express ile ise yaklaşık yarım saatte merkeze varabilirsiniz. Daha konforlu ve rahat bir yolculuk için taksiyi tercih ederek 50 dakikada kente ulaşabilirsiniz. Bunlar dışında çok daha konforlu ve bağımsız hareket etmek isterseniz Pegasus’un seyahat planınıza göre oluşturduğu araç kiralama alternatiflerine de göz atabilirsiniz. ARAÇ KİRALA Veretski Pass grubundan Joshua Horowitz, Klezmer müziği ile Osmanlı Müziği arasındaki etkileşimden yola çıkarak etno müzik üzerine konuştuk. Jashua Horowitz hakkında Budowitz ve Veretski Pass topluluklarının kurucu üyesi, besteci ve icracı. Aralarında Avusturya hükümetinin Onur Ödülü de olmak üzere pek çok ödülün sahibi. Viyana Oda Orkestrası, Theodore Bikel, Ben Goldberg, Joel Rubin, Brave Old World ve Adrienne Cooper işle birlikte müzik yaptı. Stanford Üniversitesinde İleri Jazz teorisi derslerine giren Horowitz, Klez Kamp, Klezmerquerque, Klez Kanada, Klez California’da düzenli dersler veriyor. On yılı aşkın bir süredir Almanya’da düzenlenen Klezmer Festival Fürth’ün müzik direktörlüğünü yapıyor. Yahudilerin müziğe etkisi Kleizmer müziği ile Türk müziği arasında bir etkileşim olduğunu duymak benim için oldukça ilginçti. Farklı kültürlere ait bu iki müzik türünün nasıl bir tarihsel yolculuğu var? Birbirlerini nasıl etkilemişler, biraz bahseder misin? Osmanlı İmparatorluğu 15 – 19. yüzyıllar arasında Viyana’dan Kiev’e kadar geniş bir coğrafyada etkili ve bu coğrafyadaki müzik hayatını doğrudan etkiliyor. Bu dönemde Klezmer müziği açısından iki şehir öne çıkıyor Odesa ve İstanbul. Bu şehirlerin her ikisi de o günün önemli ticaret ve kültür merkezleri. Bugün olduğu gibi o zaman da kültür merkezi konumunda olan şehirler aynı zamanda sanatçıların bir araya geldikleri yerler. O dönemin Odesa’sında birçok Türk müzisyenin eserlerini icra ettiğini biliyoruz. Aynı durum İstanbul için de söz konusu tabi ki. Hatta İstanbul’un çok kültürlü yapısı sanatçılar arası etkileşime çok daha uygun bir zemin hazırlıyor. Dönemin İstanbul’unda olan Ermeni, İtalyan tiyatro gruplarının yanı sıra Aşkenaz ve Sefarad Yahudileri’nin varlığı bu etkileşimin kurulmasında önemli bir zemin oluşturuyor. Kimi zaman tiyatro topluluklarının müzisyenlere ihtiyacı oluyor. Profesyonel müzisyen ihtiyacı doğduğunda doğrudan Yahudi müzisyenlerle iletişime geçiyorlar. Bunun bir nedeni, Yahudilerin müziği profesyonel olarak yapmaları. Malum, birçok çalışma alanına dahil olamadıkları için, profesyonelleştikleri alanlardan biri müzik oluyor. Dönemin Avrupasına baktığımızda da Yahudilerin müzik yaşantısına etkilerini açıkça görebiliyoruz. Hatta Varşova, Prag, Kiev, Bükreş gibi şehirlerde örgütleşip, loncalar kuruyorlar. Osmanlı sarayında Yahudi müzisyenler O dönem müzik yapan Yahudi müzisyenlerin daha çok gezgin olduklarını biliyordum. Böyle gezgin bir yapıda lonca kurma ihtiyacı nasıl beliriyor? Doğru, çoğunlukla gezginler. Bu, yalnızca Yahudi müzisyenlere özgü bir durum değil. Çoğu müzisyen gezgin o dönem. Müzisyenler farklı bir şehre gittiklerinde orada yerleşik olan müzisyenlerle aralarında bir çekişme oluyor. Bu nedenle dışarıdan gelenlere bazı kısıtlamalar getirilmeye çalışılıyor. Loncaların kurulmasının temelinde de bu gibi sorunları giderme fikri var aslına bakarsan. Her ne kadar folk müzik yaptıkları bilinse de, Yahudi müzisyenlerin o dönemde profesyonel olarak düğünlerde, otellerde ya da İstanbul’da olduğu gibi tiyatro grupları için müzik yaptığını biliyoruz. Dahası, Padişahlar için de müzik yaptıklarını biliyoruz. Walter Feldman, Osmanlı müziğini konu alan kitabında Osmanlı yöneticileri ile Yahudi müzisyenler arasındaki ilişkiyi detaylıca açıklar. Bu çok ilginç. Yahudi müzisyenlerin saray için ya da yönetimde etkili olan insanlara müzik yaptığını bilmiyordum. Evet evet, yapıyorlar. O dönemde Osmanlı kültürü bütün bu coğrafyada baskın olan kültürdü ve birçok alanı da yoğun biçimde etkisi altına aldı. Günümüzde nasıl Amerikan kültürünün baskın kültür olması, dünyanın geri kalanında yapılan müziklerin Amerikan müziğinden bir şekilde etkilenmesini beraberinde getiriyorsa, o dönemde bu etkiyi Osmanlılar yaratıyordu. Neticede dünyayı yöneten baskın güç kimse, kültürü de yönlendiren baskın güç de o oluyor. O dönemde de baskın kültür Osmanlılardı ve müzik alanında Türk müziğinin büyük bir etkisi vardı. Yahudi müzisyenleri Osmanlı saray müziğinde daha çok icracı olarak görüyoruz. Osmanlı müziği derken nasıl bir müzikten bahsediyoruz biraz açıklar mısın? Osmanlı müziğinin Klezmer müziğine ne gibi etkileri var? Çok çok etkilidir. Tüm müzik tarihine bakıldığında Osmanlılar dünya üzerindeki müzikleri etkileyen en önemli kültürlerden biridir. Neredeyse 15. yüzyıldan, Birinci Dünya Savaşı’na kadar etkili olan bir İmparatorluktan bahsediyoruz. Bu müthiş bir etki süresi. Diğer taraftan Osmanlı müziği çok ileri bir tekniğe sahiptir. O dönemin müziğini Dimitri Cantemir’in eserlerinde görebiliriz. Osmanlı müziğinin temellerini atan önemli müzisyenlerden biridir. Besteleri inanılmazdır. O dönem için çok gelişmiş, çok ileri düzeyde bir müzikle karşı karşıya kalırız. Osmanlı müziğindeki ileri teknikten kastımız makam sistemi mi? Onu mu kastediyorsun? Makam sisteminin tam olarak ne zaman başladığını bilmiyorum ama Cantemir’in bu konuda da yazdığını biliyorum. Modern makam sistemi, Candemir’in ortaya koyduğundan daha farklı bir sistem. Cantemir’in kullandığı makam sistemi çok daha karmaşık, üst düzey bir sistem. Bu durumda, Osmanlı müziği ile Klezmer müziğinin etkileşiminde makam sistemi önemli bir rol oynuyor olsa gerek? Evet. Osmanlı makam sistemi, Klezmer müziğinin çalındığı her yerde etkili olan bir müzik sistemi. Aşkenaz Yahudilerinin yaşadıkları yerlerde çok güçlü bir Osmanlı dünyası olduğunu düşünürsek, o dünyada var olmaya çalışan Klezmer müziği bu makam sistemi ile iç içe yaşıyor ve bundan etkileniyor. Batı müziğindeki melodi notalar üzerinden tanımlanır. Makamda ise notalar şablona dönüşerek öne çıkar. Klezmer müziği batı müziğinden minör bir yapıyı alıp, Osmanlı müziğinden Nihavent ile birleştirebiliyor. Teorik olarak Klezmer müziğine bakıldığında hala daha diğer müzik sistemlerinde olduğu gibi net teorik tanımlar pek yapılamıyor. Ben de bu konu üzerine çalışmış, incelemeler yapmış ve dersler vermiş bir müzisyen olarak baktığımda Klezmer müziğinin kuralları şunlar şunlardır diye net bir tanımlama yapamıyorum. Ama istatistiksel olarak bakıldığında Klezmer müziğinin en etkileyen müziklerin başında Osmanlı müziği olduğunu görüyoruz. Bu nedenle ben Osmanlı müziği üzerinden tanımlamayı tercih ediyorum. Bazı Yahudi ilahilerinde bile makam sisteminin etkisini görürüz. Örneğin Ahabaraba adlı ilahinin makamı Hicaz’dır. Yahudiler bu makam sistemini nasıl kendi müziklerine adapte etmişler ve yaptıkları müzik Osmanlı müziğinden nerelerde ayrılıyor? Osmanlı müziğindeki temel element makam sistemidir. Ana yapıyı bu sistem belirler. Klezmer müziğinde ise makam sisteminin daha basitleştirilmiş bir hali vardır. Mesela Nihavent makamında vurgu ilk bölümün yedinci notasındadır ve yükseliş beşinci notadan başlar. İkinci bölüme geçildiğinde ise bu vurgu bir kat daha yükselir. Üçüncü kısım varsa eğer orada iyice yükselir ve neşeli bir boyuta çıkar. Klezmer müziği de bu beş ve yedinci notalardaki yükselişi çoğu eserde uygular. Diğer taraftan Osmanlı müziği enstrümanları melodik yapı içinde bir armoni yaratmaktan çok, makamla belirlenen melodiyi aktarmak için kullanırken Klezmer müziğinde bir armoni söz konusudur. Aralarındaki bu temel ayrım aslında bu armoniden kaynaklanır. Burada başka bir kültürel etkileşim devreye girer. Armoni, Avrupa müziğinin ana unsurudur ve Avrupa müziğinin Klezmer müziği üzerindeki etkisidir. Geleneksel Türk müziği bundan etkilenmemiştir. Ama Klezmer müziği hem armoniyi hem de makam sistemini birarada kullanır. Sence Klezmer müziğindeki bu armoni ve makam sisteminin birlikte kullanılması, duygunun taşınmasında daha etkili bir müziğe ulaşmamızı sağlıyor olabilir mi? Ben Klezmer müziğini dinlediğim zaman hiç söz olmamasına rağmen müthiş bir duygusal yoğunluk hissediyorum. Bazı Osmanlı müziği eserlerini dinlediğimde sözleri olmasına rağmen bana daha teknik bir müzik gibi geliyor. Daha doğrusu duygu ile arasında teknik bir mesafe var gibi… Bu durum bahsettiğin armoni eksikliğinden kaynaklanıyor olabilir mi? İnan bilmiyorum. Böyle bir şey duymuş olduğuma da son derece memnun oldum. Bendeki durumsa tam tersi. Osmanlı müziği dinlediğimde taşıdığı duyguyu kalbimde hissediyorum. Bahsettiğin durum belki armoninin çok yalın, sadeleştirilmiş bir makam üzerinden aktarılması ile alakalı olabilir. Türk müziğinde belirgin bir name yapısı var. Sen şimdi bir şarkı söylesen ister istemez name yaparsın. Bu, Klezmer müziğinde hiç yok. Ama dediğin doğru, özellikle Klezmer müziğinin eski örneklerini dinlediğim kayıtlarda bilhassa kemanda belirgin bir sadelik öne çıkıyor. Bu sadelik duygunun aktarılmasında oldukça etkili. Türk müziği dinlediğimde ise bütün o küçük notaları duyuyorum ve onlardaki duygu bana çok derin geliyor. Bu benim için Klezmer müziğinde olmayan başka bir derinlik. Karşılıklı olarak birbirimizin müziğinden böyle farklı etkilenişimiz ilginç. "Mozart, Türk Marşı'nda Yeniçeri müziğini yartmaya çalışmıştı" Yakın zamanda yapılan araştırmalardan birinde Yeniçeri müziği ile Mozart arasındaki etkileşimden bahsediliyordu. Osmanlı müziğinin Batı müziğinden etkilenmediğini söyledik. Peki Batı müziği ya da doğrudan Mozart, Yeniçeri müziğinden nasıl etkileniyor? Mozart’ın Türk müziğinden çok etkilendiğini zaten biliyoruz. Fakat onun duyduğu Osmanlı müziği, saray müziğinden çok Yeniçeri bandosunun askeri müziğiydi. Yeniçeri müziği davulların, zillerin olduğu gürültülü, yüksek sesli, baskın bir müzik. Mozart döneminde ise Batı müziğinde davul henüz kullanılmıyordu. Daha doğrusu, ağırlıklı olarak, müziği taşıyan temel enstrümanlardan biri olarak kullanılmıyordu. Bu etkiyi verebilmek için o dönemde Türk Piyanosu adı altında bir enstrüman geliştirerek, piyanodan zil ve davul seslerine benzer sesler elde etmeye çalıştılar. Bu enstrüman sayesinde Yeniçeri bandosunun o coşkun, yüksek volümlü müziğini yakalamayı amaçlıyorlardı. Mozart’ın Türk Marşı’nda yaptığı da budur aslında. Yeniçeri müziğini yaratmaya çalışmıştır. Özellikle sol elle çalınan notalar tümüyle Yeniçeri müziği havasını yaratma amacıyla yazılmıştır. Mozart’ın burada yaptığı aslında o dönemin politik ajandasına bir göndermedir. Viyana’yı kuşatan ama ele geçiremeyen Yeniçerileri müziği ile geri püskürtür. Bunu onların müziğini kullanarak yapar. Bu ilginç ama pek bilinmeyen bir detaydır. BA/EA

prag şehri için kullanılan bir tanımlama