🧨 Harflerin Yapısal Özellikleri Ne Demektir
kelimelerinanlamına dikkat etmeden, sadece kelimenin yazıldığı harflerin rengini söylemeleri istenmektedir. Eğer kişi kelimelerde ne yazdığına dikkat etmeden kelimenin rengine dikkatini odaklarsa, kelimenin rengini çok kısa bir sürede söyleyebilir. Bu durumda bozucu bir etki yok demektir.
HARFLERIN" ifadesini turkce dilinden çevirmeniz ve bir cümlede doğru kullanmanız mı gerekiyor? Burada "HARFLERIN" - turkce-almanca çevirileri ve turkce çevirileri için arama motoru içeren birçok çevrilmiş örnek cümle var.
harflerin öğretim sıralarına göre şekillendirilir. “Sesten hareket eden bir ilk okuma yazma öğretimi sadece harflerin yazım kolaylığını ( görsel ve
Türkiye Türklerinin genetik olarak en yakın oldukları, Yunanlar, İtalyanlar, Rumenler ve Kafkasya topluluklarıdır. Anadolu – Roma grubu olan J2, Türkiye, Yunanistan, Güney İtalya, Suriye ve Lübnan’da görülen temel haplogruptur. J2’nin baskın olduğu bölgelerdeki toplumlar Anadolu – Roman ırkı olarak gruplandırılır.
Kuran’ı öğrenen, okuyan ve gereğini yapan kimse, her tarafa koku yayan misk dolu bir kaba benzer” Peygamberimizin (s.a.s.) güzel müjdelerine erişme gay
Bulunduğunuz ortamda negatif enerji varsa taşınızı kıyafetinizin altında tutun. Bu şekilde tene temas eden pembe kuvars taşı, çevrenizdeki negatif etkinin sizden uzak durmasını sağlar. Pozitif ortamlarda ise görünür bir şekilde kullanmanız, pozitif enerjiyi taşta toplar ve bedeninize şifa olarak aktarır.
Evrim teorisinin iddiası ise "harf hatalarının bir kitabı geliştirdiği"dir. Evrime göre DNA'da meydana gelen mutasyonlar (hatalar) birikerek tesadüfen faydalı sonuçlara yol açmış, örneğin canlılara göz, kulak, kanat, el gibi organlar, düşünmek, öğrenmek, mantık yürütmek gibi özellikler kazandırmıştır.
wFEL5. DNA, ya da uzun adıyla deoksiribonükleik asit, Dünya üzerinde var olan bütün canlılarda bulunan ve hepsinde kalıtsallığı sağlayan moleküldür. Yani canlılar, DNA isimli bu kimyasal maddeyi kullanarak, kendi biyolojik özelliklerinin bir kısmını veya tamamını yavrularına aktarırlar. Ancak biyolojik organizmalara genetik yapısını kazandıran bu molekül, tek bir yapıda bulunmaz. Genetik ile ilgilenen birisi gen, kromatit ve kromozom gibi birçok diğer terimle de karşılaşmış; hatta bunların sayılarıyla ilgili kafa karışıklığı yaşamıştır. Bu yazımızda, DNA ve genlerle ilişkili tüm kavramları Deoksiribonükleik Asit Nedir?Her kimyasal maddenin kendine özgü bir fiziksel yapısı vardır. Deoksiribonükleik Asit DNA isimli kimyasal yapının fiziksel şekline ise "ikili sarmal" adını vermekteyiz; çünkü birbiri etrafına örülmüş gibi gözüken iki şerit ve bu şeriti birbirine bağlayan moleküler köprülerden oluşmaktadır. Bu yapıyı oluşturan alt birimler, nükleobazlardır kimi zaman sadece baz da denebilir; ancak "baz" sözcüğünün kimyada anlamı oldukça geniş olduğu için bu kısa kullanım kafa karıştırıcı olabilir. Canlı genetiğinde 4 temel baz bulunmaktadır Adenin A, Timin T, Sitozin C, Guanin G. İkili sarmal üzerinde bir hata mutasyon olmadığı sürece her zaman Adenin ile Timin, Sitozin ile Guanin karşılıklı olarak birbirine bağlanır. Böylece iki sarmal bir arada tutulur. Bu 4 bazın DNA dediğimiz sarmal yapı üzerindeki dizilişi, bir canlının genetik yapısının ve fiziksel özelliklerinin ne olacağını belirlemektedir. DNA'nın yapısını görelimDNA'nın Kimyasal YapısıBilim ve TeknoBurada şunu vurgulamakta fayda var DNA'dan söz ederken ders kitaplarında ve popüler bilimde sık sık havalı ikili sarmal çizimleri görsek de, direkt görüntüleme teknikleriyle bugüne kadar en yüksek çözünürlükte elde ettiğimiz DNA fotoğrafları aşağıdaki gibidirEn yüksek çözünürlüklü DNA fotoğraflarından birisi... 2015ScienceDNA'nın Yüksek Çözünürlüklü AFM Fotoğrafı 2015AzoNanoYüksek Çözünürlüklü DNA Fotoğrafı 2012NanolettersNükleobaz, Nükleosit, Nükleotit Nedir?Bunlara "kimyasal baz" ya da nükleobaz denmesinin nedeni, bazik yapıda bir kimyasal madde olmalarıdır. Bu bazlar, azot yapılı moleküllerdir. Nükleobazlar şekerlerle bir araya gelerek nükleositleri, nükleositler de bir araya gelerek nükleotitleri oluşturur. Nükleotitler de nükleik asitlerin temel yapıtaşıdır. İşte DNA da, bu nükleik asitlerden sadece bir tanesidir. Nükleobaz Nedir?Aşağıdaki görselde en soldaki sütun, azotlu bazları göstermektedir. Bunlar, bir nükleik asidin en küçük yapıtaşıdır ve meşhur A, C, G, T harfleri ile temsil edilenler de bunlardır. Dikkat ederseniz bu listede beşinci bir nükleobaz bulunmaktadır Urasil U. Bu, RNA isimli bir diğer genetik materyalin yapısında Timin yerine geçen bir moleküldür. Bunun detaylarına az sonra döneceğiz; şimdilik aşağıdaki görsele odaklanalımAzotlu Bazlar, Ribonükleositler, Deoksiribonükleositler...WikipediaFikir vermesi açısından adenin molekülüne biraz daha yakından bakalım Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır. Kreosus Kreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık... Daha fazla gösterEvrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır. KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar. Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur. PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar. Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir. YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz. Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir. Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz. Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir. Destek Ol AdeninWikipediaNükleosit Nedir?Bu temel azotlu bazlara oksijen ve hidroksil OH molekülleri bağlandığında ortaya çıkan moleküler nükleosit demekteyiz. Bir nükleosit içinde 1 adet nükleobaz azotlu baz ve 5 karbonlu bir şeker riboz veya deoksiriboz bulunmaktadır. Burada ilginç bir gerçekle karşılaşmaktayız Besin maddelerimiz arasında da bulunan şekerler, genetik yapımızın yapıtaşlarından bazılarını oluşturmaktadır. Yani besin maddelerimiz ile yapı taşlarımız arasında doğrudan doğruya bir ilişki bulunmaktadır. Hem riboz şekeri, hem de deoksiriboz şekeri, karbonhidratlar sınıfından kimyasallardır. Yukarıdaki görselde ortadaki sütundakiler, az sonra detaylarına gireceğimiz RNA molekülünün içindeki nükleositlerin kimyasal yapısını göstermektedir. Bunlara ribonükleosit denmektedir. En sağdaki ve son sütun ise, meşhur DNA molekülünün yapısına katılan nükleositlerdir. Bunlara deoksiribonükleosit denmektedir. Örneğin adenin temelli ribonükleosite adenozin adını vermekteyiz. AdenozinWikipediaAdenozin... Hmm... Biyolojideki bir başka kavramdan tanıdık geldi mi? Okumaya devamNükleotit Nedir?Nükleotitler ile nükleositler arasındaki tek fark, bir veya birden fazla fosfat molekülüdür. Nükleositlere bağlanan bir fosfat molekülü sonucunda elde ettiğimiz moleküle nükleotit demekteyiz. Yani bir nükleotitin yapıtaşında şu üçün bulunur Bir nükleobaz, bir beş karbonlu şeker grubu ve bir fosfat riboz ve deoksiriboz şekeri örneğinde olduğu gibi, nükleotitler de doğrudan doğruya metabolizmamız ve beslenmemiz ile ilişkilidir Nükleotitler, kimyasal enerjiyi barındıran paketlerdir! Genetik yapımızdakinden birazcık farklı olarak nükleosit trifosfatlar halinde bunu yaparlar; ama gene de yaparlar! ATP Adenozin Trifosfat Nedir?ATP molekülünü duymuş muydunuz? Açılımı, Adenozin Trifosfat, öyle değil mi? Adenozinin adenin temelli bir ribonükleosit olduğunu az önce öğrenmiştik. İşte buna 3 adet fosfat grubu bağlandığında, bütün hücrelerimizde "enerji paketleri" olarak kullanılan meşhur ATP molekülüne ulaşmaktayız! Bu konuyu "nükleosit" başlığı altında anlatmak yerine "nükleotit" başlığı altında anlatma nedenimizi fark ettiniz mi? İpucu Fosfat molekülü! ATP içindeki nükleositlerin üzerine 3 adet fosfat grubu bağlandığı için artık ona "nükleosit" diyemiyoruz. ATP bir nükleotittir!ATP'nin hayati önemi bize enerji vermesinden de büyüktür! Diğer canlıları tüketerek vücudumuza ATP aldığımızda, bu molekülü parçalayarak önce deoksiribonükleotit trifosfat denen bir diğer moleküle çeviririz dATP. Sonrasında bu molekülü kullanarak RNA ve DNA'yı inşa edebiliriz! İşte yaşam böyle zincirleme bir şekilde birbirine olarak Yani nükleosit ve nükleotit gibi kavramlar, aynı molekülün daha basit veya daha karmaşık yapılı hallerine verilen isimlerdir. Önemli olan ise şu Bir kere nükleotitleri inşa ettiğinizde, bunları arka arkaya ekleyerek koca bir DNA molekülü elde edebilirsiniz! DNA molekülü, arka arkaya dizilmiş nükleotitlerden ibarettir. Ama her biyolojik kavramda olduğu gibi, bu konunun detaylarına indikçe daha fazla molekül ve kavram ortaya çıkmaktadır. Şimdi onlara bakacağız; ancak öncelikle muhtemelen aklınıza takılan bir soruya yanıt verelimBir Kimyasal Fiziksel Özellikleri Nasıl Belirler?Bir kimyasalın yapısını oluşturan parçaların sırası nasıl olur da bir canlının fiziksel özelliklerini belirleyebilir? Çok basit DNA'nın ana görevi, bünyesinde bireye dair genetik bilgiyi saklamanın yanı sıra, RNA ribonükleik asit isimli bir diğer "yardımcı molekülü" üretmektir. Daha doğrusu bu yardımcı molekül, DNA'daki baz sıralamasından yola çıkarak inşa edilir. Bu RNA molekülünün görevi ise, DNA'daki bilgiyi proteinlere dönüştürmektir. Proteinler, yediğimiz besinlerde de bulunan kimyasal moleküllerdir. Yediğimiz et gibi besinlerde bulunmasının nedeni, o etin geldiği hayvanın vücut yapısını inşa etmekte kullanılıyor olmasıdır. İşte aynı şekilde, benzer proteinler, bizlerin vücutlarını da inşa eder. DNA içindeki bilgi, ne tarz ve miktarda proteinler üretileceğini ve bunların nasıl dizileneceğini belirler. Buna bağlı olarak, aynı yapıdaki genetik koddan bir bakteri de inşa edilebilir, bir ağaç da, bir fil de, bir insan da... Tek değişen, bu bazların DNA üzerindeki dizilimidir, yani sırasıdır. Tabii bazı canlıların DNA'sı daha uzun, bazılarınınki daha kısa olabilir. Örneğin insan vücudundaki her bir hücrede milyar, pirinç bitkisinde 420 milyon, Ambystoma mexicanum bitkisinde milyar nükleobaz çifti bulunmaktadır. Ancak özünde hepsi birebir aynı kimyasal bazları Ribonükleik Asit Nedir?Yazı boyunca ribonükleik asit olarak bilinen RNA molekülünden bahsettik; ancak bunun nereden geldiğinden bahsetmedik. Biraz buna bakalım The Holly - Tree Inn Charles Dickens The first of three Holly Trees opened in Chicago in June 1872, and Gollin says that “over the next few years dozens of other Holly Trees opened in other cities, many of them after consultation with Annie.” An 1874 New York Times article refers to a “Holly-Tree Coffee-house Movement.” The name was a tribute to Charles Dickens. It echoed the title of a Charles Dickens story, “The Boots at the Holly Tree Inn.” The story merely names the inn in passing; the 1855 issue of Household Words was entitled The Holly Tree Inn and was a collection of pieces and stories about the fictitious inn. Gollin notes that Fields heard Dickens read the story on an 1867 visit to Boston, and Fields was touched by the “cheerful Christmas story about warm relationships that cross class divisions.” The name was also a reference to the beneficent holly tree at [Dickens] graveside. Warning Unlike most of the books in our store, this book is in English. Uyarı Agora Bilim Pazarı’ndaki diğer birçok kitabın aksine, bu kitap İngilizcedir. ₺ Satın Al Tüm Ürünler İki molekül arasındaki isim benzerliği mutlaka dikkatinizi çekmiştir Ribonükleik Asit ve Deoksiribonükleik Asit. Tek far, "deoksi" ön eki. Bu bir tesadüf değil de- ön eki Latincede "bundan, ondan, hakkında" anlamına gelen bir ektir. Genellikle "ondan ayrılan", "bundan kopan" anlamı dolayısıyla "eksilen", "eksiltme" gibi anlamlara gelir. Oksi ise, tahmin edebileceğiniz gibi, oksijen molekülüne işaret etmek için kullanılmaktadır. Yani deoksiriboz şekeri, riboz şekerinden 1 adet oksijen molekülünün eksilmesi ile elde ettiğimiz bir kimyasal maddedir! Hepsi bu!Yapılan araştırmalar, evrimsel süreçte ilk ortaya çıkan molekülün RNA olduğunu düşündürmektedir. Yani RNA, kendisinden bile önce gelen, daha basit yapılı ribozim isimli bir enzimden evrimleştikten sonra, kendi kendini kopyalama becerisi kazanması sonucu DNA'ya evrimleşmiş olduğu düşünülmektedir! Bu konuyla ilgili olarak şu yazımızı okuyabilirsiniz. Ancak DNA'dan RNA üretimi, yani transkripsiyon ve RNA'dan protein üretimi, yani translasyon apayrı yazıların konusu. Şimdilik DNA'ya geri dönelim. Çünkü uzun bir DNA molekülünü incelediğinizde oldukça ilginç yapılarla kadar DNA'dan söz ettik; ancak "genetik" sözcüğünün de temelinde yer alan "gen" kavramından hiç söz etmedik. Sahi, "gen" nedir?Genler, DNA'nın belirli görevler yapan bölgelerine verilen isimdir. Aslında DNA içinde "gen" diye bir bölge yoktur. Genler, insanlar tarafından yapılan incelemeler sonucunda belirli fiziksel özellikleri tanımlayan, belirli genetik görevleri yerine getiren, belirli başlangıç ve sonlanma noktaları bulunan DNA bölgelerine atanmış isimlerdir. Örneğin türümüzün her bir hücresinde bulunan milyar nükleobaz çifti, ila gen bölgesine bölünmüştür. Bunların her birinin farklı özellikleri vardır; ancak bunların çok büyük bir kısmı herhangi bir proteini kodlamamaktadır! Bu "hurda genlerin" bir kısmının düzenleyici rolü vardır, çoğu ise atalarımızdan kalma körelmiş genlerdir, yani işlevini yitirmiş nükleotit dizilimi bölgelerinin "gen" olarak kategorilendirilmesini gösteren bir araştırma görseli...ResearchGateGenlerimize bakarak bireyler ve türler arasındaki benzerlikleri tespit edebiliriz. Buna karşılaştırmalı genomik adı verilir. Örneğin herhangi iki insan arasındaki gen benzerliği % arasıdır. İnsanlarla yaşamış en yakın kuzenleri Neandertaller arası gen benzerliği % dolaylarındadır. İnsanlarla günümüzde yaşayan en yakın kuzenleri şempanzeler arası gen benzerliği % dolaylarındadır. Ancak daha uzak akrabalara gittikçe bu benzerlikler de azalır Kedi ve köpeklerle gen benzerliğimiz %90 dolaylarında, bir muz bitkisi ile gen benzerliğimiz %50 dolaylarındadır. Yine de bu kadar çok sayıda ortak genimizin olması, ortak bir evrimsel kökeni paylaştığımızın sonra kromozomlarla ilgili kısımda söz edeceğimiz gibi, biri anneden diğeri babadan gelen birer kromozom çiftlerimiz bulunmaktadır. Bu kromozomlar birbirine çok benzerdir; çünkü aynı türe ait bireylerden anne ve babadan gelmektedir. Dolayısıyla kromozom üzerindeki spesifik gen bölgeleri birbiriyle aynı düzendedir. Yani babadan gelen kromozomda "göz rengi" ile ilgili genler bir uçtayken, anneden gelen kromozomda "göz rengi" ile ilgili genler diğer uçta değildir. Yan yana koyacak olduğunuzda neredeyse birebir eşlendiklerini görebilirsiniz. İşte bu "gen bölgelerinin" kromozomlar üzerindeki fiziksel yerlerine lokus adını veriyoruz. Genlerin her bir olası versiyonuna alel adını vermekteyiz. Mesela anneden gelen göz rengi geni bir alel, babadan gelen göz rengi diğer bir alel olabilir. Kimi zaman bu alellerin farklı durumda olmasına varyant çeşit de denmektedir; çünkü bu gen çeşitleri türe çeşitlilik katar. Bu çeşitliliğin çevreyle en uyumlu olan kombinasyonlarının hayatta kalıp üremesiyle yani "seçilimiyle" türler evrimleşir. Bu nedenle gen çeşitleri çok kromozomda aynı gene ait farklı alellerThoughtCoGenlerin belirli görevlere karşılık gelen DNA bölgeleri olduğunu anladıysak, DNA gibi upuzun bir molekülün yapısal olarak hücreler içinde nasıl barındırıldığına göz Nedir? DNA Paketleri...Kromozomlar, DNA'nın hücre çekirdeği içerisindeki paketlenme biçiminin genel adıdır. Yani kromozomları "DNA paketleri" olarak düşünmek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında kromozom da bir DNA molekülüdür! Ancak ufak bir farklılık mevcuttur Her canlıda birden fazla kromozom bulunur; yani DNA ipliği tek bir şerit halinde değil, birden fazla noktada kırpılmış halde bulunur. İşte bu kırpılmış paketlere "kromozom" denir. Kromozomların tümü, doğal olarak bir canlının bütün genetik bilgisini barındırmaktadır. Bir canlının bütün genetik bilgisine genom adı verilir. O zaman şöyle diyebiliriz Bir canlının genomu, kromozom adı verilen paketlere bölünmüş DNA ipliğinden çıplak gözle, hatta mikroskop ile bile gözükmeyecek kadar küçüklerdir. Mikroskop altında görebildiğimiz tek zaman, hücre bölünmesinin olduğu zamanlardır. 90 mikrometrelik kromatin ağı, hücre çoğalması sırasında "çözüldüğünde", ortaya yaklaşık 120 mikrometre uzunluğunda kromozomlar çıkmaktadır. Bu konuya az sonra "kromatin" konusunda X şeklinde midir?Kromozomlar genellikle X şeklinde gösterilirler; ancak bu yanıltıcıdır! Çünkü eğer bir kromozom X şeklinde gösteriliyorsa, o hücre bölünme sürecinde demektir. Ve az sonra göreceğimiz gibi, o X şeklinin her bir yarısını oluşturan yapılara kromozom değil, kromatit adı verilir. Ama şu anda bununla kafanızı karıştırmayın. Şunu anlayın Kromozomlar tekil zincirlerdir; normalde bölünme zamanı haricinde X şeklinde bulunmazlar! Şöyle bulunurlarİnsanda 22 adet somatik vücut ve 1 adet eşeysel seks kromozomu Scholar"E ama insanda 23 çiftten 46 kromozom var!" dediğinizi duyar gibiyiz. Haklısınız da; ancak orada "çift" denmesinin bir nedeni var. O neden, kromozomların en iyi bölünme sırasında çalışılabilmesidir. Çoğu kromozomal araştırma hücre bölünmesi sırasında yapıldığı için, kromozomlar da iki kopyaya sahip olduğu evrede analiz edilir. Bu nedenle genellikle kromozomlardan çiftler halinde konuya kromatitlerde tekrar döneceğiz; şimdilik zihninizin bir köşesinde demlensin. Biz de bu sırada devam edelimHer Kromozomdan İki Kopya...Muhtemelen bildiğiniz üzere, eşeyli üreyen türlerin her bir bireyinde kromozomlardan iki kopya bulunur. Bu kopyalardan birisi anneden gelir, diğeri ise babadan gelir. Böylece yavru, anne ve babanın bir karışımı gibidir; ancak bu karışım her zaman homojen eşit dağılmış halde değildir. Bu yavruların homojen olmama nedeni, genlerin birbirine baskınlıkları olmasındandır. Bazı gen kopyaları aleller, diğerlerinden daha çok üretilmektedir ve kişilerin ebeveynlerinden birinden aldıkları özelliklerin daha çok belirgin olmasına neden olmaktadır. Bu nedenle koyu saçlı biriyle açık renk saçlı biri çiftleştiğinde, yavrular genellikle koyu renk saça sahip olur; çünkü bu özellik diğerine Nedir? DNA ve Histon Proteinleri...Öncelikle şunu anlamamız gerekiyor Her bir hücremizdeki DNA'nın toplam uzunluğu 2 metre civarındadır. Ancak bu DNA'nın hücre içinde aslen bulunduğu çekirdek sadece 6 mikrometre kadardır. 1 mikrometre, 1 metrenin 1 milyonda biri kadardır! Yani bize en az 333 bin kat paketleme gerekmektedir!2 metrelik bir yapıyı 6 mikrometrelik çapa sahip bir küre içine sığdırmak için çok sıkı bir şekilde katlamak gerekmektedir. İşte kromatin yapısı tam da burada devreye girer!2 metrelik bir ipi ufaltmanın en kolay yolu, örgü yapan kişilerden de bileceğiniz gibi yumaklar haline getirmektir. İşte hücrelerimiz içinde olan da budur Upuzun DNA ipliği, histon adı verilen küresel proteinlerin etrafına sarılır. Bunlar, alkalin yapılı proteinlerdir ve sadece bir DNA yumağı oluşturmanın ötesinde, genlerin düzenlenmesini de sağlarlar. Histonlar DNA'yı sarıp sarmalamak konusunda öyle başarılıdır ki, DNA'nın normal uzunluğunu 10 milyonda 1 kat küçültebilir. Bu, DNA'nın hücre çekirdeği içine sığması için gerekenden 30 kat daha fazla sıkıştırma demektir. Ancak hücre çekirdeği içinde DNA haricinde de moleküller olması gerektiği düşünülecek olursa, bu sıkıştırma oranı oldukça anlaşılırdır. Kromatin ve HistonlarThoughtCoÖrneğin bir insan hücresinde yaklaşık 90 mikrometre uzunluğunda kromatin ipliği bulunur; ancak bu da kendi üzerine katlandığı için 6 mikrometreden çok daha ufak bir alanda öbeklenmesi mümkün olmaktadır. Aslında kromatinleri bir "kompleks" olarak düşünmek de mümkündür İçinde DNA, RNA ve proteinler olan karmakarışık bir yapı... Ancak nasıl hayal ederseniz edin, ana görevi olan uzun DNA'yı kısaltmak olduğunu anladığınız müddetçe konuyu kavramışsınız Nedir? Genomik Kardeşlik!DNA'nın en önemli görevinin genetik kalıtsallık olduğundan söz etmiştik. Bu durumda hücre bölünmesi olayı hücre için en önemli olaylardan birisidir. Gerçekten de hücre bölünmesi sırasında işler oldukça değişir. Hücre bölünmesi birçok fazdan oluşur; ancak bunlar bu yazı için çok önemli değil. Bilmeniz gereken, bölünmenin S fazı denen fazında, DNA yavrulara aktarılmak üzere kopyalanır. Bu kopyalanma sırasında DNA'nın kromatin ipliğinden ikinci bir iplik üretilir. Bu ikinci iplik, birincisine yapışıktır ve bu iki iplik kabaca X şeklinde bir formasyona sahiptir. Bu noktada, bu iki iplikten her birine kromatit denmektedir. Birbirine bağlı olan kromatitlere ise kardeş kromatitler adı kromatit, yeni kopyalanmış ve halen birbirine yapışık kromozom ve KromozomBiologyWiseKromozomlar ve Kromatitler Arasındaki FarklarKromatitlerin nerede bitip, kromozomların nerede başladığı konusu oldukça kafa karıştırıcı olabilmektedir. Bunun nedeni, kromozomların normal yapısal özellikleri ile en iyi incelenebildikleri zamanki yapısal özelliklerinin birbirinden farklı olmasıdır. İzah edelim Kromozomlar genellikle bölünme sırasında incelenebilirler; çünkü en yoğun oldukları an bu andır spesifik olarak bölünmenin S fazı. Bu sırada kromozomlar artık kopyalanmışlardır ve her birinden iki çift vardır. Bu çiftler birbirine genellikle ortaya yakın bir yerden bağlıdır. Bu bağlantı noktasına sentromer denir. Sentromerler her zaman kromozom merkezine yakın olmak zorunda değildir; kimi zaman en uçlarda da bulunabilirler. Ancak sentromerler geleneksel olarak kromozom merkezinde sentromerden birbirine bağlı iki kromatitin bulunduğu an, kromatit ile kromozom kavramlarının birbirine karışmasına neden olur. Aslında bölünme öncesinde, kromatitlerin bir tanesi kromozom idi! Bölünme sırasında o kromozom baz alınarak bir kopya üretildi. O kopya, orijinal kromozoma sentromerden bağlandı. Bu noktada onların her birine kromozom demek yerine "kromatit" diyoruz. Ama aslında her ikisi de birer kromozom! İşte karmaşa buradan çözmek için bilim insanları kimi zaman mitoz bölünme öncesi kromozomları tanımlamak için "kromozom başına tek kromatit" demektedirler. Bölünme sırasında ise "kromozom başına iki kromatit" oluşur. Yani bu isimlendirmeye göre her an kromozomlar vardır. Ancak bölünme öncesinde kromozomlarda tek kromatit bulunur. Bölünme sırasında ise kromozomlarda iki adet kromatit bulunur. Bölünme sonrası tekrardan kromozom başına tek kromatite dönülür."Kromozom Başına Tek Kromatit" ve "Kromozom Başına İki Kromatit" DurumlarıLife Sciences Cyberbridgeİşte kromozomların bölünme sırasında çiftlenmesi sırasında meşhur X formasyonu karşımıza çıkar. Bu durumda kromozomlar mikroskop altında şöyle gözükürBölünme öncesinde kromozomlar...Khan AcademySonuçSonuç olarak genetikte çok sayıda ve kimi zaman birbirine karışabilen kavramlar vardır; ancak bunları yakından ve dikkatlice incelediğinizde işlevsellikleri oldukça anlaşılır hale gelmektedir. Bu temel kavramlara karşılık gelen yapılar, canlılığın gezegenimiz üzerinde sürerliğini sağlamaktadır! Yaşamın böylesine zorlu bir işi başarabiliyor olması, onun detayları üzerine birazcık dikkati hak etmektedir. doi
Konut fiyatları konusunda yapısal politikalar yürüteceklerini conduct structural policies on housing prices, he orta vadede yapısal tedbirlerini almayı tamamlaması medium-term structural measures need to complete the nedenle hemen tedbir aldık. Yapısal reformları da elden this reason they took precautions. Structural reforms did not let the reformların yeterince hayata geçirilemediği reforms seen enough, been put into İngilizce Structural-functionalism Öncelikle yapısal işlevselcilik ontoloji k olarak Holistik paradigmaKaynak Yapısal işlevselcilikYapısal Fonlar ve Uyum Fonu, Avrupa Birliği tarafından üye ülkelere dağıtılan iki bağlantılı ödenektir. yapısal fonlar ise ulaşım sektörüKaynak Yapısal Fonlar ve Uyum FonuStructural Classification of Proteins SCOP, Türkçe Proteinlerin Yapısal Sınıflandırması veritabanı, protein yapısal bölgelerinin aminoKaynak SCOPDilbilim, lengüistik veya lîsaniyat; dil leri dilbilgisi , söz dizimi sentaks ve fonetik gibi çeşitli açılardan yapısal olarakKaynak DilbilimHücre ya da göze, bir canlı nın yapısal ve işlevsel özellikleri gösterebilen en küçük birimidir Hücre, İng. enCell Cell ; LatinceKaynak HücreYazı; belirli bir yapısal düzeyde, dile dair görsel işaretlerin kullanıldığı bir tür iletişim aracı Bu tanım prensipte yazının düşünceKaynak YazıChow testi, yapısal değişikliğin olup olmadığının araştırılmasında kullanılan bir testtir. Yapısal değişiklik olduğu düşünülen dönemdenKaynak Chow testiKromozom anomalileri; bir kromozom da meydana gelen yapısal ya da sayısal değişiklikleri gösterir. Genellikle mayoz ve mitoz u izleyenKaynak Kromozom anomalileriKamu yönetimi, işlevsel anlamda kamu politikaları belirleme ve uygulama, yapısal anlamda ise devlet in örgütsel yapısını ifade Kamu yönetimiKeratin sadece bazı ökaryotik çekirdekli hücrelerde bulunan lifli, yapısal bir protein ailesinin genel adıdır. filamentleri yapısalKaynak KeratinBaşka proteinlerin ise yapısal veya mekanik işlevleri vardır örneğin hücre iskeleti ndeki proteinler, hücrenin şeklini koruması için birKaynak ProteinBu yapısal özellik şiirde hece ölçüsünün kolayca kullanılmasına imkân verir. İlk yazılı Türk edebiyatı nın ürünleri olarak bilinen GöktürkKaynak Hece ölçüsüToll benzeri reseptör ya da almaç, TLR, T oll L ike R eceptor, mikrop lardan kaynaklanan, yapısal olarak korunmuş molekül ler deri veyaKaynak Toll benzeri reseptör
Özet “DNA Nedir? DNA Ne Demektir? Anlamı” başlıklı yazımızda DNA nedir, DNA ne demektir, DNA kelimesinin tanımı, DNA Özellikleri, Kimyasal Değişimleri, teknolojide DNA’nın yeri gibi DNA hakkında detaylı bilgileri TanımıDeoksiribonükleik asit veya kısaca DNA, tüm organizmalar ve bazı virüslerin canlılık işlevleri ve biyolojik gelişmeleri için gerekli olan genetik talimatları taşıyan bir nükleik asittir. DNA’nın başlıca rolü bilginin uzun süreli saklanmasıdır. Protein ve RNA gibi hücrenin diğer bileşenlerinin inşası için gerekli olan bilgileri içermesinden dolayı DNA; bir kalıp, şablon veya reçeteye benzetilir. Bu genetik bilgileri içeren DNA parçaları gen olarak adlandırılır. Ama başka DNA dizilerinin yapısal işlevleri vardır kromozomların şeklini belirlemek gibi, diğerleri ise bu genetik bilginin ne şekilde hangi hücrelerde, hangi şartlarda kullanılacağının düzenlenmesine yararlar. Sponsorlu Bağlantılar Kimyasal olarak DNA, nükleotit olarak adlandırılan basit birimlerden oluşan iki uzun polimerden oluşur. Bu polimerlerin omurgaları, ester bağları ile birbirine bağlanmış şeker ve fosfat gruplarından meydana gelir. Bu iki iplik birbirlerine ters yönde uzanırlar. Her bir şeker grubuna baz olarak adlandırılan dört tip molekülden biri bağlıdır. DNA’nın omurgası boyunca bu bazların oluşturduğu dizi, genetik bilgiyi kodlar. Protein sentezi sırasında bu bilgi, genetik kodaracılığıyla okununca proteinlerin amino asit dizisini belirler. Bu süreç sırasında DNA’daki bilgi, DNA’ya benzer yapıya sahip başka bir nükleik asit olan RNA’ya kopyalanır. Bu işleme transkripsiyon DNA, kromozom olarak adlandırılan yapıların içinde yer alır. Hücre bölünmesinden evvel kromozomlar eşlenir, bu sırada DNA ikileşmesi canlılar yani hayvan, bitki, mantar ve protistalar DNA’larını hücre çekirdeği içinde bulundururken prokaryot canlılarda yani bakteri ve arkelerde DNA, hücre sitoplazmasında yer alır. Kromozomlarda bulunan kromatin proteinleri histonlar gibi DNA’yı sıkıştırıp organize ederler. Bu sıkışık yapılar DNA ile diğer proteinler arasındaki etkileşimleri düzenleyerek DNA’nın hangi kısımlarının okunacağını kontrol ÖzelliklerNükleotit olarak adlandırılan birimlerden oluşan bir polimerdir. DNA zinciri 22 ila 26 Ångström arası 2,2-2,6 nanometre genişliktedir, bir nükleotit birim 3,3 Å nm uzunluğundadır. Herbir birim çok küçük olmasına rağmen, DNA polimerleri milyonlarca nükleotitten oluşan muazzam moleküllerdir. Örneğin, en büyük insan kromozomu olan 1 numaralı kromozom yaklaşık 220 milyon baz çiftiuzunluğundadır. Dna’nın yarısı dişi bireyden yarısı da erkek bireyden gelir. Canlılarda DNA genelde tek bir molekül değil, birbirine sıkıca sarılı bir çift molekülden oluşur. Bu iki uzun iplik sarmaşık gibi birbirine sarılarak bir çift sarmal oluşturur. Nükleotit birimler bir şeker, bir fosfat ve bir bazdan oluşurlar. Şeker ve fosfat DNA molekülünün omurgasını oluşturur, baz ise çifte sarmaldaki öbür DNA ipliği ile etkileşir. Genel olarak bir şekere bağlı baza nükleozit, bir şeker ve bir veya daha çok fosfata bağlı baza ise nükleotit denir. Birden çok nükleotidin birbirine bağlı haline polinükleotit denir. DNA ipliğinin omurgası almaşıklı şeker ve fosfat artıklarından oluşur. DNA’da bulunan şeker 2-deoksiribozdur, bu bir pentozdur beş karbonlu şekerdir. Bitişik iki şekerden birinin 3 numaralı karbonu ile öbürünün 5 numaralı karbon atomu arasındaki fosfat grubu, birfosfodiester bağı oluşturarak şekerleri birbirine bağlar. Fosfodiester bağın asimetrik olması nedeniyle DNA ipliğinin bir yönü vardır. Çifte sarmalda bir iplikteki nükleotitlerin birbirine bağlanma yönü, öbür ipliktekilerin yönünün tersidir. DNA ipliklerinin bu düzenine antiparalel denir. DNA ipliklerin asimetrik olan uçları 5′ beş üssü ve 3′ üç üssü olarak adlandırılır, 5′ uç bir fosfat grubu, 3′ uç ise bir hidroksil grubu taşır. DNA ve RNA arasındaki başlıca farklardan biri, içerdikleri şekerdir, RNA’da 2-deoksiriboz yerine başka bir pentoz şeker olan ribozbulunur. Çift sarmalı iki ipliğe bağlı bazlar arasındaki hidrojen bağları DNA’yı stabilize eder. DNA’a bulunan dört baz, adenin A olarak kısaltılır,sitozin C, guanin G ve timin T olarak adlandırılır. Bu dört baz şeker-fosfata bağlanarak bir nükleotit oluşturur, örneğin “adenozin monofosfat” bir nükleotittir. Sponsorlu Bağlantılar Bazlar iki tip olarak sınıflandırılırlar adenin ve guanin, pürin türevleridir, bunlar beş ve altı üyeli halkaların kaynaşmasından oluşmuş heterosiklik bileşiklerdir; sitozin ve timin ise pirimidin türevleridir, bunlar altı üyeli bir halkadan oluşur. Bir diğer baz olan urasil U, sitozinin yıkımı sonucu seyrek olarak DNA’da bulunabilir. Kimyasal olarak DNA’ya benzeyen RNA’da timin yerine urasil sarmal iplik DNA omurgasını oluşturur. Bu iplikler araındaki boşluklar takip edilerek iki tane hayali boşluk veya oyuk daha bulunabilir. Bu oyular baz çiftlerine bitişiktir ve onlara bağlanmak için bir yer olşuturabilirler. Bu oyuklar birbirlerinin tam karşısında olmadıkları için büyüklükleri aynı değildir. Bunlardan büyük oyuk majör oyuk olarak adlandırılanı 22 Å genişliğinde, küçük minör oyuk ise 12 Å genişliğindedir. Küçük oyuğun darlığı nedeniyle bazların kenarlarına erişmek büyük oluktan daha kolaydır. Bu nedenle, DNA’daki belli baz dizilerine bağlanan, transkripsiyon faktörü gibi proteinler büyük oyuktan bazların kenarlarına temas ederler. Hücredeki DNA’nın bazı bölgelerinde bu durum farklı olabilir aşağıda “Alternatif çifte sarmal yapılar” bölüne bakınız ama oralarda dahi, eğer DNA normal B biçimini alacak şekilde burulsaydı görülecek büyüklük farklılıklarına göre eşleşmesiDNA’nın bir ipliğindeki bir baz tipi, öbür iplikten tek bir baz tipi ile bağ kurar. Buna tümleyici komplemanter baz eşleşmesi denir pürinler pirimidinler ile hidrojen bağı kurar, A yalnızca T’ye bağlanır, C’de yalnızca G’ye bağlanır. Çift sarmalda karşıdan karşıya birine bağlı iki baza bir baz çifti denir. Çift sarmalı kararlı kılan ayrıcahidrofobik etki ve pi istiflenmesi vardır, bunlar DNA dizisisinden bağımsızdır. Hidrojen bağları kovalent bağlardan daha zayıf olduklarından kolayca kopup tekrar oluşabilirler. Dolayısıyla DNA zincirinin iki ipliği bir fermuar gibi kolayca birbirinden ayrılabilir, ya mekanik güç ile veya yüksek sıcaklıkta. Komplementerliğin bir sonucu olarak bir DNA sarmalındaki iki iplikli dizideki tüm bilgi ipliklerin her birinde kopyalanmış durumdadır, bu da DNA kopyalanması için esas bir özelliktir. Aslında komplementer baz çiftleri arasındaki spesifik ve tersinir etkileşimler DNA’nın canlılardaki işlevleri için şarttır. İki tip baz çifti farklı sayıda hidrojen bağları oluşturur, AT’nin iki hidrojen bağı, GC’nin üç hidrojen bağı vardır bakınız şekil. Dolayısıyla GC çiftleri AT baz çiftlerinden daha güçlüdür. Dolayısyla iki DNA ipliğinin birbirine bağlanma gücünü belirleyen, hem DNA çift sarmalının uzunluğu hem de onu oluşturan GC baz çiftlerinin yüzde oranıdır. Yüksek oranda GC’li uzun DNA’ların iplikleri birbirine daha sıkı bağlıdır, AT oranı yüksek kısa sarmalların iplikleri ise birbiriyle daha zayıf etkileşirler. Biyolojide, DNA çifte sarmalının kolay ayrılması gereken bölgelerinde AT oranı yüksek olur, örneğin bazı promotörlerde bulunan TATAAT Pribnow kutusu. Laboratuvarda bu etkileşimin gücünü ölçmek için hidrojen bağlarını koparmak için gerekli sıcaklık, ergime sıcaklığı belirlenir bu, Tm sıcaklığı olarak da adlandırılır. DNA çifte sarmalındaki tüm baz çiftleri eridikten sonra iplikler ayrışır ve çözeltide iki bağımsız molekül olarak varlığını sürdürür. Bu iki tek iplikli DNA molekülün tek bir biçimi yoktur, ama bazı biçimler diğerlerinden daha kararlıdır. Sponsorlu Bağlantılar Anlam ve ters anlamBir DNA dizisi, eğer ondan protein sentezlemeye yarayan mesajcı RNA kopyası ile aynı diziye sahipse, “anlamlı” olduğu söylenir. Öbür iplikteki diziye “ters anlamlı” dizi denir. Aynı DNA ipliğinin farklı bölgelerinde anlamlı ve ters anlamlı diziler bulunabilir, yani her iki iplikte hem anlamlı hem anlamsız diziler bulunur. Hem prokaryot ve ökaryotlarda ters anlamlı, yani protein üretimine yaramayan, RNA’nın üretildiği olur, bu RNA’ların işlevi hâlen tam bilinmemektedir. Bir görüşe göre ters anlamlı RNA, RNA-RNA baz eşleşmesi yoluyla gen ifadesinin düzenlenmesine yaramaktadır. Bazı DNA dizilerinde anlam ve ters anlam kavramları birbirine karışır, çünkü bazen genler birbiriye örtüşebilir. Böyle durumlarda bazı DNA dizileri çifte görev yapar, bir iplik boyunca okununca bir protein kodlar, öbür iplik boyunca okununca ikinci bir protein kodlar. Bakterilerde bu tür gen örtüşmeleri gen transkripsiyonunun düzenlenmesi ile ilişkili olduğuna dair bulgular vardır, virüslerde ise, genlerin örtüşmesi küçük bir viral genoma daha çok bilginin sığmasını sağlar. Sponsorlu Bağlantılar Süper burulmaSüper burulma İngilizce supercoiling tabir edilen bir süreç ile DNA bir halat gibi burulabilir. “Gevşek” halinde DNA’daki bir iplik, her 10,4 baz çiftinde bir, çift sarmalın ekseni etrafında bir tam dönüş yapar. Ama, eğer DNA burulursa iplikler daha sıkı veya daha gevşek sarılı olabilirler. Eğer DNA sarmalı sarılma yönünde burulursa buna pozitif süperburulma denir ve bazlar birbirlerine daha sıkı şekilde tutunurlar. Eğer ters yönde burulursa DNA, buna negatif süperburulma denir ve bazlar birbirlerinden daha kolay ayrışırlar. Doğadaki çoğu DNA molekülü az derecede negatif süper burguludur, bundan topoizomeraz adlı enzimler sorumludur. Bu enzimlerin bir işlevi transkripsiyon ve DNA ikileşmesi gibi süreçler sırasında DNA ipliklerine etki eden burulmayı bertaraf etmektir. Alternatif çifte sarmal yapılarDNA’nın çeşitli biçimleri konformasyonları mevcuttur. Ancak, canlılarda sadece A-DNA, B-DNA, ve Z-DNA gözlemlenmiştir. DNA’nın hangi biçimi aldığı DNA dizisine, süperburulmanın yönü ve miktarına, bazlardaki kimyasal değişimlere, ve çözeltinin özelliklerine metaliyonu ve poliamin konsantrasyonu gibi bağlıdır. Bu üç biçimden yukarıda betimlenmiş olan “B” biçimi, hücrelerdebulunan şartlar altında en sık görülenidir. B biçimine kıyasla DNA’nın A biçimi daha geniş bir sarmaldır, küçük oluk daha geniş ve sığ, büyük oluk da daha dar ve derindir. A biçimli nükleik asitler, fizyolojik olmayan şartlarda, suyunu kaybetmiş DNA örneklerinde görülür, hücre içinde ise DNA ve RNA ipliklerinin birbirine sarılmasından oluşan karma hibrit eşleşmelerde, ayrıca bazı enzim-DNA komplekslerinde meydana gelebilir. Metilasyonla kimyasal değişime uğrayan DNA parçaları daha büyük biçimsel değişiklik gösterip Z biçimini alabilirler. Bu durumda iplikler sarmal ekseni etrafında dönerek sol elli bir spiral oluşturur, bu daha yaygın olan B biçimimdekinin tersi yöndedir. Bu sıra dışı yapılar Z-DNA bağlayıcı proteinler tarafından tanınır ve transkripsiyon kontrolü ile ilişkili olduğu sanılmaktadır. Dörtlü yapılarDoğrusal kromozomların uçlarında telomer olarak adlandırılan özelleşmiş bölgeler bulunur. Bu bölgelerin ana fonksiyonu kromozom uçlarının telomerazadlı enzim aracılığıyla kopyalanmasını sağlamaktır. DNA’yı normalde kopyalayan enzimler kromozomların en uç kısımların kopyalayamadığı için bu kopyalama telomeraz aracılığıyla yapılır. Bu özelleşmiş kromozom başlıkları ayrıca DNA’nın uçlarını korurlar ve hücredeki DNA tamir sistemlerinin bunları tamir edilmesi gereken hasar olarak algılanmasını engeller. İnsan hücrelerinde telomerler genelde TTAGGG dizisinin birkaç bin kere tekrarından oluşan tek iplikli DNA uzantılarıdır. Sponsorlu Bağlantılar Bu guanin zengini diziler normal DNA’daki baz çiftleri yerine, dört bazlı birimlerden meydana gelmiş istiflenme kümeleri ile kromozom uçlarını stabilize ederler. Burada dört guanin bazı yassı bir tabaka oluştururlar, bunlar da birbiri üzerine istiflenerek kararlı bir G-dörtlüsü G-quadruplex yapısı oluştururlar. Bu yapıların stabilizasyonu, bazların kenarları arasındaki hidrojen bağları ve her dört bazlı birimin ortasında yer alan bir metal iyonunşelasyonu ile gerçekleşir. Bu G-dörtlüleri başka yollardan da oluşabilir tek bir ipliğin birkaç kere katlanması ile bu dörtli birim oluşabilir, veya ikiden fazla farklı paralel ipliğin her birinin ortak yapıya bir baz temin etmesi ile de bu dört baz bir araya istiflenmiş yapıların aynı sıra, telomerler ayrıca telomer ilmiği T-ilmiği; İngilizce telomere loops veya T-loops adlı yapılar oluştururlar. Bunlarda tek iplikli DNA, telomer bağlanıcı proteinler tarafından stabilize edilmiş bir halka olarak kıvrılır. Bir T-ilmiğinin en ucundaki tek iplikli DNA, çift iplikli bir DNA bölgesine bağlıdır. Bu birleşme noktasında tek iplikli telomer DNA’sı, çift iplikli DNA’nın çifte sarmalını bozup iki sarmaldan biri ile baz eşleşmesi yapar. Bu üç sarmallı yapıya yer değişim halkası İngilizce displacement loop veya D-loop denir. Kimyasal DeğişimlerBaz değişimleriKromatin adı verilen bir yapı içinde DNA’nın paketlenmesi ile kromozomlar meydana gelir. Bu paketlenme gen ifadesine etki eder. Baz değişimi modifikasyonu bu paketlenmeyle ilişkilidir, öyle ki gen ifadesinin az olduğu veya hiç olmadığı yerlerde sitozin bazları yüksek derecede metilasyona uğramıştır. Örneğin, sitozin metilasyonu ile 5-metilsitozin meydana gelir, bu X kromozomu inaktivasyonu için önemlidir. Ortalama metilasyon düzeyi canlıdan canlıya farkeder solucan Caenorhabditis elegans’da sitozin metilasyonu olmaz, buna karşın omurgalı DNA’sının %1’e ulaşan kadarı 5-metilsitozin içerebilir. 5-metilsitozinin önemli bir baz olmasına rağmen, onundeaminasyonu sonucu bir timin bazı oluşur, bu yüzden metillenmiş sitozinler mutasyona eğilimlidirler. Diğer baz modifikasyonarı arasında bakterilerde görülen adenin metilasyonu ve kinetoplastitlerde urasilin glikozilasyonu sonunda meydana gelen “J-bazı” sayılabilir. DNA HasarıDNA çeşitli farklı mutajenler tarafından hasara uğrayabilir, bunun sonucunda DNA dizisi değişebilir. Mutajenler arasında başlıca, yükseltgenoksitleyici etmenler, alkilleyici etmenler ve yüksek enerjili elektomanyetik ışınlar morötesi ışık ve X ışınları gibi sayılabilir. DNA’da meydana gelen hasarın tipi mutagenin tipine bağlıdır. Örneğin, mor ötesi ışık timin ikilileri timin dimerleri oluşturarak DNA’ya hasar verir. Buna karşın,serbest radikaller veya hidrojen peroksit gibi yükseltgen etmenler çeşitli farklı türden hasar oluşturabilirler, baz değişimi özellikle guanozin ve iki iplikli kırılmalar gibi. Her bir insan hücresinde günde 500 baz yükseltgeyici zarar görür. Bu yükseltgeyici hasarlardan en zararlısı çift zincirli kırılmalardır, çünkü bunların onarımı zordur, bunlar DNA dizilerinde noktasal mutasyonlara, insersiyonlara ve delesyonlara ayrıca kromozomal translokasyonlara yol açabilirler. Sponsorlu Bağlantılar Çoğu mutajen, iki baz çifti arasındaki boşluğa girer, buna enterkalasyon denir. Çoğu enterkalatörler aromatik ve düzlemsel moleküllerdir, bunlara örnek olarak etidyum bromür, daunomisin ve doksorubisin sayılabilir. Bir enterkalatörün iki baz çifti arasına girebilmesi için bunların arasının açılması, bunun olabilesi için de DNA sarmalının normalin aksi yönde burularak gevşemesi gerekir. Bunlar olunca transkripsiyon ve DNA ikilenmesi engellenir, zehirlenme ve mutasyonlar meydana gelir. Bu yüzden DNA enterkalatörleri çoğunlukla kanserojendir, bunların iyi bilinen örnekleri olarakbenzopiren diol epoksit, akridin türevleri aflatoksin ve etidyum bromür sayılabilir. Tüm bunlara rağmen, DNA transkripsiyonuna engel olma özelliklerinden dolayı bu toksinler aynı zamanda hızla büyüyen kanser hücrelerini engellemek amacıyla kemoterapide kullanılırlar. Biyolojik İşlevleriDNA, ökaryotlarda doğrusal kromozomlar, prokaryotlarda ise dairesel kromozomlar içinde bulunur. Bir hücredeki kromozomlar kümesine onungenomu denir; insan genomu 46 kromozom içinde yer alan yaklaşık 3 milyar baz çiftinden oluşur. Protein ve diğer işlevsel RNA molekülleri kodlayan bilgi, gen adı verilen DNA parçalarının dizisinde yer alır. Genlerdeki genetik bilginin aktarılması baz eşleşmesi ile gerçekleşir. Örneğin, transkripsiyon sırasında bir DNA dizisinin ona komplementer bir RNA dizisi olarak kopyalanması, DNA ile doğru RNA nükleotitler arasındaki çekim ile mümkün olur. Protein çevrimi translasyon denen süreç sırasında bu RNA dizisine kaşılık gelen bir protein sentezlenirken, RNA nükleotitleri arasında gene baz eşleşmesi olur. Bir diğer önemli biyolojik süreç, hücredeki genetik bilginin kopyalanması olan DNA ikilenmesidir. Bu işlevlerin ayrıntıları başka maddelerde işlenmiştir; burada DNA ile genomun fonksiyonlarını yerine getiren diğer moleküller arasındaki etkileşimler ele ve genomlarGenomu oluşturan DNA ökaryotlarda hücre çekirdeğinde, ayrıca az miktarda mitokondrilerde bulunur. Prokaryotlardaki DNA, sitoplazma içinde yer alan, düzensiz şekilli nükleoit denen cismin içindedir. Genom tarafından kodlanan bilgi genlerde yer alır, bir canlı birey tarafından taşınan bu bilginin tamamına onun genotipi denir. Gen kalıtımsal bir birimdir ve organizmanın belli bir özelliğini belirleyen bir DNA dizisi ile tanımlanır. Ayrıca, bu DNA bölgesinin transkripsiyonunu düzenleyen diziler promotör ve hızlandırıcılar gibi de biyolojik türde genomdaki dizilerin ancak ufak bir bölümü protein kodlar. Örneğin insan genomunun ancak %1’i protein eksonları kodlar, buna karşın insan DNA’sının %50’si protein kodlamayan, kendini tekrar eden dizilerden oluşur. Ökaryot genomlarında bu kadar çok protein kodlamayan DNA’nın bulunması ve türlerin genom büyüklüğündeki “C-değeri”ndeki büyük farklılıkların nedeni henüz anlaşılamamıştır ve “C değeri muamması” olarak bilinir. Ancak, protein kodlamayan non-coding DNA dizileri gene de işlevsel kodlamayan RNA molekülleri kodlamaktadır, bunlar da gen ifadesinin düzenlenmesinde rol oynarlar. Sponsorlu Bağlantılar Bazı kodlamayan DNA dizileri kromozomlar için yapısal rol oynarlar. Telomer ve sentromerler tipik olarak çok az sayıda gen içerir, ama kromozomların işlev ve stabilitesi için önemlidir. İnsanlarda bulunan kodlamayan DNA’ların önemli bir türü psödogenlerdir, bunlar mutasyon sonucu çalışmaz hale gelmiş genlerin kopyalarıdır. Bu DNA dizileri genelde birer moleküler fosilden ibarettir ama bazen yeni genlerin oluşumuna ham madde olabilirler, gen ikilenmesi ve ıraksak evrim süreçleri sonucu. Transkripsiyon ve çevrimGenler, işlevsel moleküller kodlayan DNA dizileridir, bunlar canlının fenotipini belirler. Protein kodlayan genler durumunda DNA dizisi birmesajcı RNA dizisini tanımlar, bu da bir veya birkaç proteinin dizisini belirler. Genlerdeki DNA dizisi ile proteinlerdeki amino asit dizisi arasındaki ilişki, biyolojik çevrim translasyon kuralları tarafından belirlenir, bunlar topluca genetik kod ile özetlenir. Genetik kod, üç nükleotitlik dizilere karşılık gelen, üç harfli kelimelerden’ oluşur örneğin, ACT, CAG, TTT, bu üçlüler kodon olarak protein kodlayan bir genin kodonları önce RNA polimeraz tarafından bir mesajcı RNA şeklinde kopyalanır. Bu RNA kopya, ardından bir ribozom tarafından deşifre edilir; ribozom, mesajcı RNA ile amino asit taşıyan taşıyıcı RNA’lar arasında baz eşlemesi yaparak onu okur. Dört bazın 3’lü kombinasyonları olabildiği için 64 olası kodon vardır kombinasyon. Bunlar yirmi standart amino asidikodlarlar, böylece çoğu amino asite birden çok kodon düşer. Ayrıca, protein kodlayıcı bölgenin sonuna işaret eden üç tane de stop’ veya anlamsız nonsense kodon vardır, bunlar TAA, TGA ve TAG çoğalması ve çok hücreli canlıların büyümesi için hücre bölünmesi gereklidir. Ancak bir hücre bölünürken DNA’sını da kopyalamak zorundadır ki iki yavru hücre ana hücredeki genetik bilginin aynısına sahip olsunlar. DNA’nın iki iplikli yapısı DNA ikileşmesi DNA duplikasyonu için basit bir mekanizma sağlar. İki iplik ayrışırlar, sonra her bir iplikteki dizinin komplementer dizisi DNA polimeraz adlı bir enzim tarafından imal edilir. Bu enzim, tümleyici ipliği sentezlemek için gereken her bazın doğru olanını baz eşleşmesi yoluyla seçer ve onu uzamakta olan ipliğe ekler. DNA polimeraz bir DNA ipliğini ancak 5′ – 3′ yönünde uzatabildiği için, bir çifte sarmalın antiparalel ipliklerininin kopyalanması için farklı mekanizmalar mevcuttur. Böylece, eski iplikteki baz, yeni ipliğe eklenen bazları belirler, sonunda hücre DNA’sının mükemmel bir kopyasını elde eder. Sponsorlu Bağlantılar Proteinler ile EtkileşimDNA’nın tüm işlevleri onun proteinlerle olan etkileşimine bağlıdır. Bu protein etkileşimlerinin bazıları özgül-dışıdır non-spesifiktir, bazılarında ise protein ancak belli bir DNA dizisine bağlanabilir. Enzimler de DNA’ya bağlanabilir ve bunlar arasında DNA baz disini transkripsiyon ve DNA ikilemesi için kopyalayan polimerazlar özellikle çok bağlanıcı proteinlerDNA’ya bağlanan yapısal proteinler, non-spesifik DNA-protein etkileşimlerinin iyi anlaşılmış örneklerindendir. Kromozomlarda bulunan DNA, yapısal proteinlerle beraber kompleksler oluşturur. Bu proteinler DNA’yı kromatin adlı kompakt yapı içinde organize ederler. Ökaryotlarda kromatinin oluşmasında DNA’nın histon adlı küçük, bazik proteinlere bağlanması önemli bir rol oynar; prokaryotlarda ise çeşitli başka protein türleri DNA’ya bağlanır. Histonlar, nükleozom adlı disk şeklinde bir kompleks oluştururlar, çift iplikli DNA buna sarılarak iki kere bunun etrafında döner. Histonların bazik kalıntıları ile DNA’nın şeker-fosfat omurgasındaki asidik fosfatlar arasındaki iyonik bağlar, non-spesifik bir etkileşim oluşturur, baz dizisinden büyük ölçüde bağımsızdırlar. Bu bazik amino asitlerin kimyasal değişimleri arasında metilasyon,fosforilasyon, ve asetilasyon sayılabilir. Bu kimyasal değişimler, DNA’nın histonlarla etkileşimini etkiler, bunun sonucunda DNA’yatranskripsyon faktörlerinin erişimi ve transkripsiyon hızı değişir. Kromatinde bulunan diğer non-spesifik DNA’ya bağlanıcı proteinler arasında bulunan yüksek hareketli grup proteinleri ing. high-mobility group proteins bükülmüş veya distorte olmuş DNA’ya bağlanır. Bu proteinler, bitişik nükleozom gruplarını bükerek daha büyük ölçekli yapılar oluşturarlar ve kromozomları meydana getirirler. DNA’ya bağlanıcı proteinler arasında bulunan başlıca bir protein grubu, tek iplikli DNA’ya bağlanıcı proteinlerdir bunlar tek iplikli DNA bağlayıcı protein olarak da adlandırılırlar. İnsanda replikasyon protein A bu protein ailesinin en iyi anlaşılmış üyesi sayılır, bu protein, cifte sarmalın ayrıştığı durumlarda, örneğin DNA ikileşmesi, rekombinasyon ve DNA tamirinde işlev görür. Bu proteinler tek iplikli DNA’yı kararlı kılar, onun sap-ilmikstem-loop oluşturmasına veya nükleazlar tarafında yıkımına engel değinilen proteinlerden farklı olarak başka proteinler belli DNA dizilerine bağlanacak şekilde evrimleşmişlerdir. Bunların en iyi araştırılmış olanları transkripsiyon faktörleridir, bular transkripsiyonu düzenleyen proteinlerdir. Her transkripsiyon faktörü belli bir DNA diziler kümesine bağlanır ve bu dizilere yakın protörleri olan genlerin transkripsiyonu etkinleştirir veya engeller. Transkripsiyon faktörleri bunu iki farklı yoldan gerçekletirir. Birincisi, transkripsiyondan sorumlu olan RNA polimeraz bağlanırlar, bunu ya doğrudan ya da aracı proteinlerle yaparlar, bunun sonucunda polimeraz promotöre yakın bir konuma yerleştitilmiş olur ve transkripsiyona başlaması mümkün hale gelir. Bir diğer yolda ise, transkripsiyon faktörleri promotörde yer alan histonları kimyasal değişime uğratan enzimlere bağlanırlar; bunun sonucunda polimerazın DNA’ya erişimi değişir. Sponsorlu Bağlantılar Bu DNA bağlanma dizileri bir canlının genomunun her tarafında bulunabileceği için, bir transkripsiyon faktörünün etkinliğinde meydan gelen değişiklikler binlerce gene etki edebilir. Dolayısıyla bu proteinler çoklukla, çevresel değişiklikler, hücresel başkalaşım ve gelişimi kontrol eden süreçlerle ilişkili olansinyal iletim süreçlerinin hedefidirler. Bu transkripsiyon faktörlerinin DNA ile etkileşimindeki spesifisite, proteinin DNA bazlarının kenarları ile yaptığı temaslardan kaynaklanmaktadır, bu sayede bu proteinler DNA’nın dizisini “okurlar”. Bazlarla olan bu etkileşimlerin çoğu, bu bazlara kolaylıkla erişilebilen büyük olukta meydan gelir. DNA değiştirici enzimlerNükleaz ve ligazlarNükleazlar DNA iplikleri kesen enzimlerdir, fosfodiester bağlarının hidrolizini katalizlerler. DNA ipliklerinin uçlarındaki nükleotitleri hidrolizleyen nükleazlare eksonükleaz denir, ipliklerin iç kısımlarındaki bağları hidrolizleyenlere ise endonükleaz. Moleküler biyolojide en sık kullanılan endonükleazlar restriksiyon endonükleazlarıdır, bunlar DNA’yı belli dizilerde keserler. Örneğin soldaki resimde görülen EcoRV enzimi 6 bazlı 5′-GATATC-3′ dizisini tanır ve dik çizgi ile gösterilen noktada onu keser. Doğada bu enzimler, restriksiyon modifikasyon sisteminin bir parçası olarak, bakterileri fajlara karşı korumaya yararlar, hücrenin içine giren faj DNA’sını sindirerek. Teknolojide bu enzimler moleküler klonlama ve DNA parmakizlemesi için kullanılır. Sponsorlu Bağlantılar DNA ligaz enzimleri kesilmiş veya kırık DNA ipliklerini birleştirir. Ligazlar özellikle gecikmeli iplik DNA ikileşmesinde önemli bir rol oynarlar, çünkü replikasyon çatalında meydana gelen kısa DNA parçalarını birleştirirler. Ayrıca DNA tamiri ve genetik rekombinasyonda ve helikazlarTopoizomerazlar hem nükleaz hem de ligaz etkinliğine sahiptir. Bu proteinler DNA’daki süperburulma derecesini değiştirirler. Bu enzimlerin bazıları DNA sarmalının bir ipliğini kesip bunun öbürü etrafında dönmesini sağlar, sonra da DNA’daki kesiği tekrar birleştirir. Bu enzimlerin diğerleri ise DNA sarmalının bir ipliğini kesip öbür ipliğin bu kesiğin içinden kesmesini sağlarlar, sonra kesiği tekrar birleştirirler. Topoizomerazlar DNA’yla ilgili pek çok süreçte yer alırlar, DNA ikileşmesi ve transkripsiyonu gibi. Helikazlar moleküler motor özellikli proteinlerdir. Nükleozit trifosfatlarda, özellikle ATP’de taşınan kimyasal enerjiyi kullanıp bazlar arasındaki hidrojen bağlarını kırarlar ve DNA çifte sarmalını ters yönde burarak onu tek iplikler halinde açarlar. Bu enzimler DNA bazlarına erişmeye gerek duyan enzimlerin bulunduğu süreçlerde asit polimerazları, nükleozit trifosfatlardan polinükleotit zincirler sentezleyen enzimlerdir. Ürettikleri ürünler var olan polinükleotit zincirlerinin bunlara kalıp denir kopyalarıdır. Bu enzimler, bir DNA zincirindeki en son nükleotitin 3′ hidroksil grubuna yeni bir nükleotit ekleyerek çalışır. Dolayısıyla tüm polimerazlar 5′ – 3′ doğrultusunda ilerler. Bu enzimlerin aktif bölgesinde, gelen nükleozit trifosfat kalıp ile baz eşleşmesi yapar; bu sayede polimeraz, kalıba komplementer bir ipliği doğru bir şekilde sentezleyebilir. Polimerazlar kullandıkları kalıbın tipine göre ikileşmesinde, DNA-bağımlısı DNA polimeraz, bir DNA dizisinin kopyasını yapar. Bu süreçte hata olmaması hayatî önem taşıdığı için bu tip polimerazlarının çoğunda prova okuma aktivitesi bulunur. Bunlarda, sentez reaksiyonunda meydana gelen ender hatalar, baz eşleşmesinin doğru olmamasıyla anlaşılır. Eğer bir uyumsuzluk algılanırsa, 3′-5′ yönünde çalışan bir eksonükleaz aktivitesi etkinleştirilir ve hatalı baz çıkartılır. Çoğu canlıda DNA polimerazlar replizom olarak adlandırılan ve yardımcı altbirimler DNA kıskacı ve helikazlar gibi içeren büyük bir kompleks içinde yer alır. RNA-bağımlısı DNA polimerazlar RNA ipliğinde bulunan diziyi DNA olarak kopyalayan özel bir polimeraz sınıfıdır. Ters transkiptazlar bu sınıfa dahildir, bunlar viral enzimler olup hücrelerinretrovirüsler tarafından enfeksiyonunda yer alırlar. Telomerazlar da bu sınıfa dahildir, bunlar da telomerlerin ikilenmesi için gereklidir. Telomerazı diğer bu tip enzimlerden farklı kılan bir özelliği, kullandığı RNA kalbın kendi yapısının bir parçası olmasıdır. Transkripsiyon, DNA-bağımlısı RNA polimeraz tarafından gerçekleştirilir, bu enzim DNA ipliğindeki diziyi RNA olarak kopyalar. Bir genin transkripsiyonu için RNA polimeraz, DNA üzerinde promotör adlı bir bölgeye bağlanır ve DNA ipliklerini ayrıştırır. Sonra genin dizisini bir RNA zinciri olarak kopyalar, ta ki terminatör sonlayıcı, İng. terminator’ adlı bir DNA bölgesine gelip orada durup DNA’dan kopana kadar. DNA bağımlı DNA polimeraz da olduğu gibi, RNA polimeraz II ökaryotlardaki çoğu genin transkripsiyonun yapan enzim de çeşitli düzenleyici ve yardımcı proteinlerden oluşmuş büyük bir protein kompleksinin parçası olarak çalışır. Genetik RekombinasyonBir DNA sarmalı genelde başka DNA parçaları ile etkileşmez, ve hatta insan hücrelerinde farklı kromozomlar çekirdekte farklı bölgelerde yer alırlar. Farklı kromozomların fiziksel olarak bu şekilde ayrı tutulması DNA’nın kararlı bir bilgi deposu olarak işlev görmesinde önemli bir rol oynar. Kromozomların birbiriyle etkileştiği zamanlar sadece rekombinasyona girdikleri krosoversırasındadır. Krosover sırasında iki DNA sarmalı kesilir, bir bölüm yer değiştirir ve kesik uçlar sayesinde kromozomlar arasında genetik bilgi takası olur ve yeni gen kombinasyonları meydan gelir, bunun doğal seleksiyonun verimini artırdığı ve yeni proteinlerin hızlı evrimleşmesinde önemli olduğu düşünülmektedir. Genetik rekombinasyon DNA tamiriyle de ilişkilidir, özellikle çift iplikli kırılmalara hücrenin tepkisinde. Kromozom sarılmasının en yaygın şekli homolog rekombinasyondur, bunda iki kromozom birbirine çok benzer dizilere sahiptir. Non-homolog rekombinasyon hücreye zarar verici olabilir çünkükromozomal translokasyon ve genetik anormalliklere yol açabilir. Rekombinasyon tepkimesi rekombinaz olarak adlandırılan enzimler örneğin RAD51 tarafından katalizlenir. Rekombinasyonun ilk adımı çift iplikli bir kesik oluşturulmasıdır, bu ya bir endonükleaz ya da DNA hasarı sonucunda meydana gelir. Rekombinaz tarafından kısmen katalizlenen bir dizi adım sonucunda iki sarmal en az bir Holliday bağlantısı tarafından birleştirilir her sarmalın bir ipliği, öbür sarmalda ona komplementer olan öbür iplik ile kaynaşır. Holliday bağlantısı, tetrahedral bir yapıdır, bu şekilde birleşmiş iki kromozomda bir ipliğin bir diğeriyle yer değiştirmesiyle bu yapı kromozomlar boyunca ilerler. Rekombinasyon tepkimesi, bağlantının kesilmesi ve serbest kalan DNA uçlarının tekrar birleşmesi ile son bulur. DNA Metabolizmasının EvrimiDNA’da bulunan genetik bilgi tüm modern canlıların işlev görmesine, yani büyümesi ve çoğalmasına olanak sağlar. Ancak, 4 milyar yıldır sürmekte olan yaşamın tarihçesi boyunca DNA’nın bu işlevi yerine getirdiği belli değildir, yaşamın en eski biçimlerinin kullanmış olduğu kalıtsal malzemenin RNA olduğu öne sürülmüştür. RNA, hem genetik bilgi aktarma hem de ribozimlerin parçası olarak katalizör özelliğine sahip olmasından dolayı ilk hücrelerin metabolizmasında merkezî bir rol oynamış olabilir. Nükleik asitlerin hem kalıtımda hem de katalizde rol oynadığı bu eski RNA dünyası, günümüz genetik kodunun dört nükleotit bazından oluşmuş şekilde evrimleşmesine etki etmiş olabilir. Bunun nedeni, bir canlıdaki bazların sayısının azlığının replikasyon verimini artıracağı ama bazların çokluğunun ise ribozimlerin katalitik verimini artıracağı, bu iki zıt etki ile kalıtsal bilgiyi kodlayan baz sayısının dört olarak dengelenmiş olabileceği öne sürülmüştür. Ne var ki, eski genetik sistemler hakkında doğrudan delil mevcut değildir, çünkü çoğu fosillerden DNA elde edilmesi mümkün değildir. Bunun nedeni, çevre etkilerine maruz kalan DNA’nın bir milyon yıldan az süre dayanması ve çözelti içinde zamanla küçük parçalara yıkımıdır. Eski DNA’nın izole edilmiş olduğuna dair iddialar vardır, özellikle 250 milyon evvelden kalma bir tuz kristalı içinde canlı kalmış bir bakterinin izole edildiği iddia edilmiştir ama bu iddialar tartışmalıdır. Teknolojide KullanımGen mühendisliğiModern biyoloji ve biyokimyada rekombinant DNA teknolojisi yoğun bir şekilde kullanılır. Rekombinant DNA başka DNA parçalarından bir araya getirilmiş yapay bir DNA’dır. DNA parçaları, plazmitveya viral vektörler aracılığıyla canlıların içine transformasyon yoluyla sokulabilir. Bu yolla ortaya çıkan, genetik değişime uğramış canlılar kullanılarak rekombinant proteinler üretilebilir, bunlar tibbi araştırmalarda veya tarımda bilimAdli bilimciler, bir suç mahalinde bulunmuş kan, meni, deri, tükürük veya saçta bulunan DNA’yı kullanarak bir failin kimliğini belirleyebilirler. Bu işleme genetik parmak izi çıkarma veya genetik profilleme denir. DNA profillemesinde, tekrarlı diziler mikrosatelit ve minisatelit içeren DNA’nın değişken kısımlarının uzunlukları belirlenir, bunlar farklı insanlarda karşılaştırılır. Bu yöntem bir suçlunun tanınması için son derece güvenilir bir yöntemdir. Ancak, eğer suç mahaline birde fazla kişinin DNA’sı bulaşmışsa bu kimlik belirleme karmaşıklaşabilir. DNA profillemesi 1984’te Britanyalı genetikçi Sir Alec Jeffreys, tarafından geliştirilmiş ve adli bilimde ilk defa 1988’de Enderby cinayetleri için Colin Pitchfork’un suçlu bulnmasında kullanılmıştır. Bazı tür suçları işlemiş kişiler bir veritabanında depolanmak amacıyla kendi DNA’larından bir örnek vermeye mecbur tutulabilirler. Bu sayede suç mahalinde bulunmuş DNA örneğinden başka elde hiçbir delil bulunmayan bazı eski vakalar çözülebilmiştir. DNA profillemesi katliam kurbanlarının kimliklerinin belirlenmesinde de kullanılmıştır. BiyoenformatikDNA dizilerinin bilgisayar aracılığıyla işlenmesi, aranması ve analizi, biyoenformatik bilminin konuları arasındadır. DNA dizilerinin depolanması ve aranması için yöntemlerin geliştirilmesi sayesinde bilgisayar bilimlerinde önemli ilerlemeler katedilmiştir, özelikle dizi arama algoritmaları, makine öğrenimi ve veritabanı teorisi konularında. Dizi arama ve eşlendirme algoritmaları harflerden oluşan uzun diziler içinde daha kısa harf dizilerinin bulunmasıyla ilgilidir, bunlar belli nükleotit dizilerinin bulunması için geliştirilmiştir. Yazı editörü programlarının kullandığı algoritmalar DNA dizileri durumunda son derece verimsiz çalışırlar, DNA dizilerini oluşturan farklı karakterlerin küçük sayısından dolayı. Bununla ilişkili olan dizi hizalama problemi ise benzer dizileri bulmayı ve bunları birbirinden faklı kılan mutasyonları tanımlamayı amaçlar. Bu teknikler, özellikle çoklu dizi hizalaması, filogenetik ilişki ve protein işlevi araştırmalarında kullanılır. Bir genomun tamamına karşılık gelen DNA dizilerinin kullanılması için bu dizilerin üzerinde genlerin ve onların düzenleyici elemanlarının yerlerinin kaydedilmesi İng. annotation gerekmektedir. DNA dizilerinde protein veya RNA kodlayıcı genlerin özelliklerine sahip bölgelerin tanınması, gen bulma algoritmaları sayesinde mümkündür, bunlar sayesinde bilim adamları bir genin ürününü önceden tahmin edebilirler, bu ürün laboratuvarda daha saflaştırılmadan. DNA nanoteknolojisiDNA nanoteknolojisi DNA’ya has moleküler tanıma özelliklerini kullanarak faydalı özelliklere sahip, kendi kendini oluşturan, dallı DNA komplksleri imal eder. DNA böylede biyolojik bilgi taşımak için değil, yapısal bir malzeme olarak kullanılır. Bu yolla iki boyutlu periyodik dizilimler ve polihedral şekilli üç boyutlu yapılar yaratılmıştır. Nanomekanik araçlarve algoritmik olarak oluşan yapılar da gösterilmiş, bu DNA yapıları ile başka moleküllerin altın nano tanecikleri vestreptavidin proteinlerinin düzenlenmesi ve antropolojiZaman içinde DNA’da biriken mutasyonlar sonra kalıtsal olarak aktarıldığı için, taşıdığı bilgi bir anlamda tarihseldir. Genetikçiler DNA dizlerini karşılaştırarak bir canlının evrimsel tarihi yani onun filogenetiği hakkında çıkarımlar yapabilirler. Filogenetik sahası evimsel biyolojide güçlü bir araçtır. Bir türün bireylerine ait DNA dizileri karşılaştırıldığında topluluk genetikçileri o topluluğun tarihine dair bilgiler edinebilirler. Ekolojik genetikten antropolojiyekadar uzanan çeşitli sahalarda bu bilgilerden yararlanılabilir. Örneğin, Tevrat’ta söz konusu olan İsrail’in on kayıp kavmi, DNA bulguları ile tanımlanmaktadır. DNA ayrıca aile ilişkilerini belirlemek için kullanılmıştır, örneğin Amerikan başkanlarından Thomas Jefferson’un kölesiSally Hemings’in soyundan kişiler ile Jefferson arasında akrabalık olduğunun kanıtlanmasında. Bu amaçlı kullanım, yukarda değinilen suç tahkikatlarında DNA’nın kullanılmasına benzerdir. Nitekim, bazı tahkikatların çözümlenmesi, suç mahalinde bulunan DNA’nın suçlunun akrabalarının DNA’sıyla uyuşması sayesinde olmuştur. DNA Araştırmasının TarihçesiDNA ilk İsviçreli hekim Friedrich Miescher tarafından saflaştırılmıştır, kendisi 1869’da atık cerrahi pansumanlardaki irin içinde mikroskopik bir madde keşfetmiştir. Hücre çekirdeklerinde nükleus bulunduğu için ona “nüklein” adını vermiştir. 1919’da Phoebus Levene, nükleotit birimleri oluşturan baz, şeker ve fosfatı tanımlanmıştır. Levene DNA’nın, birbirine fosfat grupları ile bağlı olan nükleotit birimlerden oluşan bir zincir olduğunu öne sürmüştür. Ancak, Levene, bu zincirin kısa olduğunu ve bazları kendini tekrar eden bir sıralamaya sahip olduğunu düşünmüştür. 1937’de William Astbury DNA’nın düzenli bir yapıya sahip olduğunu gösteren ilk X ışını difraksiyon görüntülerini elde etti. 1928’de Frederick Griffith, Pnömokok bakterisinin “düz” şeklini belirleyen özelliğin “buruşuk” şekilli Pnömokok bakterilere aktarılmasının mümkün olduğunu, bunun için ölü “düz” bakterilerin canlı “buruşuk” bakterilerle karıştırılmasının yettiğini gösterdi. Bu deneysel sistem kullanarak Oswald Avery ve arkadaşları Colin MacLeod ve Maclyn McCarty 1943’de değiştirici etmenin DNA olduğunu gösterdiler. 1952’de Alfred Hershey ve Martha Chase tarafından Hershey-Chase deneyinde T2 fajının genetik malzemesinin DNA olduğunu göstererek DNA kalıtımdaki rolü teyid ettiler. 1953’te James D. Watson ve Francis Crick DNA’nın bugün kabul görmüş yapısını Nature dergisinde öne sürdüler. Çift sarmallı moleküler modelleri tek bir X-ışını kırınım resmine dayanmaktaydı, bu resim Rosalind Franklin veRaymond Gosling tarafından Mayıs 1952’de elde edilmişti. Modellerini dayandırdıkları bir diğer bilgi Erwin Chargaff’ın evvelki yıllarda kendilerine özel olarak iletmiş olduğu, DNA bazlarını birbiriyle eşleştiğiydi. Chargaff kuralları hem B-DNA’nın hem de A-DNA’nın çifte sarmallı biçimini tespit etmekte önemli bir rol ve Crick modelinin destekleyen deneysel kanıtlar Nature dergisinin aynı sayısında yayımlanan beş makalede yer aldı. Bunlardan Franklin ve Gosling’in makalesi, Watson ve Crick modelini kısmen destekleyen, kendi X-ışını kırınım verileri ve analiz yönteminin ilk yayımlanmasıydı. Dergini aynı sayısında DNA yapısı hakkında Maurice Wilkins ve iki arkadaşının bir makalesi vardı, onların in vivo B-DNA X-ışını kırınım örüntüleri üzerinde yaptıkları analizler, iki sayfa geride Crick ve Watson tarafından önerilen çifte sarmal modelini destekliyordu. 1962’de Franklin’in ölümünden sonra Watson, Crick ve Wilkins birlikte Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’nü kazandılar. O zamanki Nobel ödülleri ancak hayatta olan kişilere ödülün vermesine izin veriyordu. Keşif için kimlerin kredi alması gerektiği hakkında tartışma devam etmektedir. Crick, 1957’de yaptığı etkili bir sunumda, moleküler biyolojinin “Temel Dogması”nı ortaya koyarak DNA, RNA ve proteinler arasındaki ilişkiyi, bu konuda kanıtlar henüz tamamen toplanmadan, özetledi, ayrıca “adaptör hipotezi”ni dile getirdi. Çift sarmallı yapının ima ettiği kopyalama mekanizmasının teyidi, 1958’de yayımlanan Meselson-Stahl deneyi ile edildi. Crick ve arkadaşları tarafından yapılan diğer çalışmalar genetik kodun, kodon olarak adlandırılan, örtüşmeyen baz üçlülerinden oluştuğunu gösterdi, bu sayede Har Gobind Khorana, Robert W. Holley ve Marshall Warren Nirenberg genetik kodu çözdüler. Bu keşifler moleküler biyolojinin doğumuna karşılık gelir.
Aril Grubu ,Aril Nedir, Aril Ne Demektir? ARİL Aril grubu Aril Kökü olarak da bilinmektedir. Organik bileşiklerin yapısında yer alan ve bir aromatik bileşiğin moleküllerinden bir hidrojen atomunun kopmasıyla türeyen yapısal birimdir. Örneğin benzenden C6H6 Türeyen fenil C6 H5 bir aril grubudur. Organik bileşiklerin moleküllerini bu grupların katılmasını amaçlayan tepkimeleri de arilleme denir. Aril grubu Aril Kökü olarak da bilinmektedir. Organik bileşiklerin yapısında yer alan ve bir aromatik bileşiğin moleküllerinden bir hidrojen atomunun kopmasıyla türeyen yapısal birimdir. Örneğin benzenden C6H6 Türeyen fenil C6 H5 bir aril grubudur. Organik bileşiklerin moleküllerini bu grupların katılmasını amaçlayan tepkimeleri de arilleme denir. Bu sayfayı açmadaki amacım, Dağınık halde bulunan ve her kesime hitab eden bilgileri bir araya toplamaktır. Özellikle 5N1K soru ve cevaplarını doğru bir şekilde yansıtmaktır. Ayrıca başka bir amacım ise eğitimdeki eksiklikleri ve bilgi dünyasındaki yanlışlıkları gidermek. Ayrıca ilkokul ,ortaokul,lise kademelerinde hazırlanmış her türlü yazılı sorusu, test, konu anlatımı, etkinlik çalışmaları, zümreler, yıllık ders planı, günlük ders planı, deneme sınavları , ilkokuma harf grupları ve eğitim konusundaki tüm dosya ve materyal bankası oluşturmak için yola çıktık. Başa dön tuşu
Türkçenin Yapısal Özellikleri ne demek?TÜRKÇE'NİN YAPISAL ÖZELLİKLERİ aTürkçede Harf-Ses İlişkisi Birebir Eşleşmiştir. Türkçe, okunduğu gibi yazılan ve yazıldığı gibi de okunan bir dildir. Bu özellik Türkçedeki harflerin ve seslerin bire bir eşleşmesinden ileri özellikleri nedir?yapısal özellikler Özdeği kuran atomların oluşturdukları yapı türüne ilişkin, sertlik gibi hangisi Türkçenin Yapısal Özellikleri?Türk Dilinin Yapı Özellikleri Türkçe kelimelerde gramatikal cinsiyet yoktur. … Kelime başında el, the gibi belirtme edatı bulunmaz. … Türkçe sondan eklemeli bir dildir. … Yeni sözcükler yapım ekleriyle türetilir. … Türetme sırasında kökte değişim olmaz. … İsim çekiminde iyelik ekleri yapısına göre nasıl bir özellik gösterir?Köken bakımından Türkçe, tüm dünya dilleri arasında Altay dilleri arasında yer alıyor. … Diller, dil yapılarına göre, yani tipolojik sınıflandırma sistemine göre Türkçe, eklemeli diller grubu içinde yer ilk yazılı belgeleri hangisidir ve hangi döneme aittir?Türkçe dünyanın eski dillerden biridir. Türkçenin şimdilik yazılı en eski belgeleri, bugün Moğolistan'da bulunan ve milattan sonra 7-8. yüzyıllara tarihlenen Orhun Göktürk Yazıtları'dır. Ancak burada kullanılan dil-Türkçe, işlenmiş, zengin bir yazı ve özellikleri nelerdir?Dil ve ÖzellikleriDil, gelişmiş bir iletişim seslerden oluşmuş bir anlaşma anlamıyla anlatma ve anlaşma; seslerden örülü kurallar bütünü olan “dil” ile düşünce ve zekânın bir canlı bir sosyal bir bir değişiklik nedir Türkçe?Wikipedia'nın tanımı şöyle; ekonomide yapısal değişim, bir pazarın veya ekonominin işleyişinde veya faaliyetinde bulunduğu temel yöntemlerde bir reform veya değişikliktir. Mesela 1980'lerin başında ülkeye borç verenlerin isteğine uyarak, ekonomimizi dış etkilerden koruyan bazı kalkanları kaldırdık.
harflerin yapısal özellikleri ne demektir